Kürt meselesini körüklemek
DEM Eşbaşkanı Tuncer Bakırhan, anlaşılıyor ki, Kürt meselesinde çözüm yolunun açılmasına katkıda bulunsun diye değil, körüklesin diye bu göreve getirilmiş. Meclis’te yaptığı konuşma tam bir tahrik konuşmasıydı. Silahlı isyan lideri Şeyh Sait’i siyasi bir partinin yüceltmesinin ancak gerilimi tırmandıracağını bilmemesi mümkün mü?
Kayyumlar için “sömürge valisi” diyor. Bu sütunda kayyum atamalarını eleştirdim, bunun ancak yargı kararıyla yapılabileceğini yazdım. Bakırhan hukuki ve demokratik dille eleştirmek yerine “sömürge” kavramıyla tahrik ediyor, sorunu körüklüyor.
Besbelli ki gerilimin tırmanmasını istiyor.
TAHRİK DİLİ
Meseleye “sömürge” damgası vurmak 1970’lerdeki goşist solun silahlı mücadele kavramıydı. PKK da uzun süre baş slogan olarak bu kavramı kullanmış, hiçbir zaman da terk etmemiştir.
Bu kavramla neyi kastettikleri belli, ayrıca izaha lüzum yok.
Bakırhan “Kürtleri düşman ilan etmek işe yaramıyor” diyor! “
Kürt vatandaşlarımızda ‘Türkiye bize düşmanlık ediyor’ duygusu oluşturmaya çalışıyor. “Gazze” benzetmesi yapması da bundandır.
Hayır, Türkiye PKK terörüyle mücadele diyor. PKK’nın tüm Kürtleri temsil etmediği açıktır. İllerimizin, köylerimizin güven içinde olduklarını kim inkar edebilir?
“Gazze” benzetmesi, Kürt vatandaşlarımızın kendilerini Gazze’de yaşıyormuş gibi hissetmelerini sağlama çabasıdır.
Belli ki, Türkiye’de ve Kürt siyasi hareketinde tanınmış ve itibarlı bir isim olmayan Bakırhan, sorunu körüklemek üzere bu göreve getirilmiştir.
DÜNDEN BU YANA
Başvekil İsmet Paşa doğu illerine geziye çıkmış, 9 Temmuz 1935’te günlüğüne şöyle yazmıştı:
“Kürt meselesi vardır, siyasi olarak sindirilmiştir amma vardır.” (Defterler, YKY 2000, Cilt 1, s. 169)
İktisat Bakanı Celal Bayar da 1936’daki doğu illeri gezisi sonunda Atatürk’e sunmak üzere hazırladığı raporda, Kürt vatandaşlara “resmi ağızlardan” olumsuz hitapların ve davranışların ileride “aksülamel” yani tepki yaratmasından endişe duyduğunu yazmıştı. (Nurşen Mazıcı, Celal Bayar, Der Yayınları, s. 160)
Meseleyi kavramak için Saygı Öztürk’ün “İsmet Paşa’nın Kürt raporu” kitabını tavsiye ederim. (Doğan Kitap)
Arnavut ve Arap Müslümanlarda milliyetçilik hareketleri Abdülhamit zamanında başlamıştı, bunu da unutmamak lazım.
Böyle bir tarihi zeminde, PKK terörü 1970 sonlarında patladı. 12 Eylül rejimindeki işkencelerin, köy boşaltmalarının doğurduğu tepki psikolojisi PKK’nın ekmediğine yağ sürdü. . Bütün iktidarlar mücadele etmiştir.
BİRLİKTE YAŞAMAK…
PKK iltisaklı partiler 2002’de yüzde 4 civarında oy alıyordu, bugün yüzde 10… Doğu illerimizin çoğunda birinci partidir. Bunda bugünkü iktidarın da sorumluluğu vardır. “Çözüm süreci” sırasında HDP tabanından oy almak için “eyalet” sistemini savundu, bu beklenti yarattı…
Mithat Sancar döneminde, ne eşbaşkanlar ne diğer parti yöneticileri, Bakırhan’ın bu kavramlarını kullanmamıştı. İktidarın o zaman HDP’yi demokratik ilişkilere çekmek yerine dışlaması, muhalefeti de bu yönde propaganda baskısı altına alması yanlış olmuştur. Kapatma davası da yanlıştırr, yerine DEM geldi…
Meselenin hazır bir reçetesi yoktur. Terörle mücadele kararlıkla devam ettirilirken, Kürt vatandaşlarımızın bu ülkenin vatandaşı olmaktan mutluluk duyması yönündeki politikalar önemlidir. Bilimsel metotlarla araştırılarak ve zamanlaması doğru yapılarak uygulanmalıdır.
Hukukun üstünlüğü, mahalli hizmetlerde yerel yönetimlerin etkin olması ve ekonomik refahın gelişmesi çözüm yolunda çok önemli faktörlerdir. Son ekonomik kriz de ülkeye zarar verdi.
Gelişmiş ülke olmak, ayrılıkçılığın etkisini büyük ölçüde giderir.
Herkes davranışlarına, diline dikkat etmeli, Kürt vatandaşlarımızı tedirgin etmekten sakınmalıdır.
Ülkemizde Türkler ve Kürtler iç içe geçmiştir. Ne ayrılma anlamında ne de eyalet anlamında tarihte sınır çizgisi bulunmadığı gibi zamanımızda şehirleşme iki nüfusun kaynaşmasını geri çevrilemez şekilde geliştirmiştir. Birlikte yaşamaya, bunun yolunu bulmaya, iklimini yaratmaya mecburuz.
Ne İran ve Irak ne Suriye’de bu çapta bir kaynaşma söz konusu değildir. Duyguların ayrışmasını körüklemek, kim yaparsa yapsın, barışı içinde birlikte yaşamayı dinamitlemektir.