Kayseri alarmı
Kayseri olayları bir alarmdır. Geçer pazar akşamı, Melikgazi’de Suriyeli bir kız çocuğuna akrabası olan bir Suriyelinin cinsel tacizde bulunması üzerine olaylar çıktı. İçişleri Bakanı Yerlikaya, “taciz etmesi üzerine” olayların çıktığını ve tacizcinin gözaltına alındığını açıkladı. Fail tutuklandı, zavallı kız çocuğu da koruma altına alındı.
Alarm dediğim husus, bu olay üzerine halkın sokağa dökülmesi ve Suriyelilere ait ev ve işyerlerine saldırılar olması, yangınlar çıkarılmasıdır.
67 kişi gözaltına alınmış bulunuyor.
ERDOĞAN’IN DEĞERLENDİRMESİ
Cumhurbaşkanı Erdoğan olay hakkında “vandallıkla sokakları ateşe vermek kabul edilemez” diye konuştu. Bu elbette vandallıktır ve kabul edilemez. Kime karşı olursa olsun vandallık, toplu tahrip, linç kültürü kabul edilemez.
Bir müddettir Suriyelilere karşı ülkenin çeşitli yerlerinde şu veya bu boyutta tepkiler oluyordu ama bu defa gerçekten vandallık boyutlarına çıktı. Bu yüzden alarm niteliğindedir.
Erdoğan vahim hadise hakkında “Kayseri’de küçük bir grubun yol açtığı müessif olayların sebeplerinden biri, muhalefetin zehirli söylemleridir” diye de konuştu.
Erdoğan’ın bütün konuşmalarında ülkedeki bütün iyiliklerin sahibi kendi iktidarıdır, bütün kötülüklerin faili ise muhalefet ve dış güçlerdir.
Aslında çok olumsuz sonuçlar doğuran bütün hatalardan biri Suriye politikası olduğu gibi, ülkemizde kabarmaya başlayan göçmen karşıtlığının da asıl sebebi Türkiye’nin taşıma kapasitesinin üstünde göçmen gelmiş olmasıdır.
DOĞURGANLIK ALARMI
Türkiye’de kayıtlı göçmen sayısı 3,6 milyondur. Kayıtsız 1,5 milyon göçmen olduğu söylenmektedir. Toplam 5.1 milyon… “Kayıtsız”ı saymak mümkün olmadığından daha fazla olması muhtemeldir.Üstelik Türkiye’de doğurganlık azalırken göçmenlerde doğurganlık çok yüksek oranlardadır. Türkiye’de 2001 yılında 2,38 olan doğurganlık hızı, yani bir kadının hayatı boyunca dünyaya getirdiği ortalama çocuk sayısı, 2023 yılında 1,51’e düşmüştür.
Türkiye’deki Suriyeli kadınların doğurganlık hızı ise 5.3 seviyesindedir. (Prof. Ragıp Kutay Karaca, Dünya, 6 Haziran 2023)
İyi Parti lideri Dervişoğlu, “2040 yılında Türkiye nüfusunun yüzde 10’unun Suriyeli” olacağını söyledi.
Son derece endişe verici bu duruma “ırk” açısından da “ülke işgal ediliyor” gibi komplo teorileri açısından da bakmıyorum. Ciddi endişe duyduğum husus, göçmen nüfusun ikinci ve hele de üçüncü neslinde “uyum sorunları”nın patlak vermesi ve Türkiye’nin başına ciddi entegrasyon sorunları, ciddi güvenlik sorunları ve ciddi asayiş sorunları açmasıdır. Tedbirinde gecikilirse, o sorunlar önlenemez. Bu, denetimli bir göçmen kabulü yerine adeta davet ederek göçmen almış olmaktır.
SURİYE POLİTİKASI
Nisan 2011’de Suriye’de iç savaş çıktıktan sonra, tehlikedeki insanların civar ülkelere göçmesi hem insani hem kaçınılmaz bir olaydır. Türkiye’nin sorunu, göçmen gelişinde ölçünün kaçmış olmasıdır.
Başbakan Erdoğan daha sorunun başında “bizim kapıları kapama gibi bir durumumuz söz konusu değil” diye açıklama yapmıştı. (8 Haziran 2011)
Bunu o zaman anlamak mümkündü. Çok büyük sayılara çıkacağı ve iç savasın uzayıp gideceği tahmin edilemeyebilirdi. Hatta Esat’ın Mısır’daki Mübarek gibi çabuk devrileceği, yerine Türkiye dostu bir hükümet geleceği, göçmenlerin Türkiye sevgisiyle Suriye’ye döneceği düşünülebilirdi. Bu düşünce vardı Ankara’da.
Fakat Eylül 2015’te Rusya Suriye’nin daveti üzerine müdahale edince, dengenin tersine döneceğini görerek ihtiyatlı davranmak, Esat’la kavgayı o zaman kademeli olarak bırakmak, sınırları sıkı kontrol altına almak gerekirdi.
Ama Cumhurbaşkanı yakın zamana kadar göçmen politikasını sürdürdü. 2022’de bile “Suriyeli, Afganlı, Iraklı, İranlı fark etmez” diyerek Peygamber Efendimizin hayatındaki “ensar ve muhacir” örneğini hatırlıyordu. (9 Mayıs 2022)
Mekke’deki müşrik zulmünden kaçan 189 Muhacir’e Medineli Müslümanların gösterdiği müstesna kardeşlik, bir ülkenin bu kadar göçmeni kaldırabileceğini gösterebilir mi? Nitekim o kardeşlik Cemel ve Sıffin vakalarında bile etkili olamamıştı.
Göçmen düşmanlığı yanlıştır. Fakat göçmen sayısını Türkiye’nin sindirebileceği bir seviyeye çekmek için insani hukuka uygun istikrarlı bir politika geliştirmenin şart olduğu da açık.