İdam, din ve siyaset
Mısır’da 9 genç idam edildi; seçimle gelen İhvan iktidarını darbeyle deviren General Sisi rejimi her sene 40-50 muhalifi böyle idam ediyor.
Mısır’daki idam kararlarını Büyük Müftü Şevki Allam fetva yazarak onaylıyor!
Bağımlı yargı, bağımlı dini makam!
Bu noktada bütün Müslümanların “hukuk devleti, yargı bağımsızlığı” ve “fetva” gibi kavramlar üzerinde ciddiyetle düşünmesi gerekiyor.
Zaten bu konular ciddiyetle düşünülmediği için, dahası, itaat kültürü ağır bastığı için İslam dünyası ekonomide olduğu gibi hukuk ve insan hakları konusunda da utanç verici düzeylerdedir.
Siyasette dini kullanmak
Prof. Cengiz Kallek’in tweetine göre, fetva şu iki teze dayanıyor:
* İhvan-ı Müslimin (Müslüman Kardeşler) hareketi bu asrın Haricileridir ve Mısır’ın düşmanlarıdır. ‘Hariciler’ yani Hz. Ali zamanında zuhur eden ve Hz. Ali’yi de şehit eden şiddet yanlısı fanatik fırka…
* Polis ve ordunun bunlarla mücadele etmesi cihat çeşitlerinin en ulvisidir, öldürülmeleri vaciptir.
Fetvadaki bu laflar hukuken boştur, spekülatiftir. Ulemadan başka biri, mesela İhvan yanlısı Şeyh Karadavi tam aksi görüştedir.
İhvan hareketini Haricilere benzetmenin tarih ve sosyoloji açısından da yanlış olduğunu belirtmeliyim.
Siyaset kendine güç toplamak için dini böyle istismar ediyor.
Kâbe İmamı Sudeysi’nin Cuma hutbesindeki sözlerini hatırlayın:
“Kaşıkçı cinayeti suçlamaları, İslam düşmanlarının ve işbirlikçi münafıkların komplosudur. Prens Muhammed bin Selman, Allah’ın yüzyılda bir gönderdiği kurtarıcı ve ruhani lider olduğu için hedefte. Onu desteklemek, emri altına girmek her Müslümana farzdır...” (11 Kasım 2018)
Başka bir din adamı da hutbe ya da vaazında Suud rejimini “İslam düşmanlarının ve işbirlikçi münafıkların komplosu” diye suçlayabilir!
Nasıl kaygan bir alan görüyor musunuz?
Hukukun değeri
Bu noktada Müslümanların din-siyaset ve din-hukuk ilişkilerindeki büyük problemini hepimiz görmeliyiz.
70 bin Müslümanın birbirini öldürdüğü Sıffin savaşlarındaki ihtilaf, tamamen siyasi idi. Siyasi hırsla Muaviye, hutbelerde Hz. Ali Efendimizin kötülenmesi için emir vermiş, buna uymayanları dövdürmüştü!
Tarihin o döneminde Çin’de de Avrupa’da da siyaset kanlı ve mütehakkimdi. Fakat dini siyasete bağlayınca mezhep ihtilaflarına dönüşecek, kavga asırlarca devam edecekti.
Hukuk açısından ise sorun, Tunuslu hukukçu Ali Mezgheri’nin dediği gibi “hukukun din içinde erimiş” olmasının hukuki gelişmeyi önlemesidir. “Hukuk diye adlandırılabilecek özerk bir normlar sisteminin” gelişmesinin eksik kalmasıdır. (Tamamlanmamış Devlet, Bilgi Üniversitesi, s. 70 vd.)
Fıkhın hukuk anlamında en geliştiği İslam devleti, Osmanlı idi. Fakat, Cevdet Paşa’nın yazdığı gibi, daha 19. yüzyılda artan iktisadi ve sosyal ihtiyaçlar karşısında, gelenekteki “fetvalar denizi” içinden çıkılmaz hale gelmiş, Avrupa tarzında “kanun”lar yapmak gerekmişti.
Tanzimat’ın başlattığı modern kanunlaştırma hareketlerinin temelinde bu ihtiyaç vardır.
Modern anayasal devlet
Fıkıhta da, “fetva” (dinî bilgilendirme) ile “kazâ” (yargılama) farklıdır. Fıkıhta da yargılamayı ancak yetkili makam (kadı) yapabilir, hüküm vermek kesin delile bağlıdır. Osmanlı’da böyle bir gelenek olduğu için 19. yüzyılda modern hukuka geçiş, diğer bütün İslam toplumlarından daha önce ve daha kolay oldu.
Fetvalar aynı bir konuda bile çeşitli, hatta bazen çelişkilidir, bağlayıcı da değildir. Ama Müslümanları şu veya bu ölçüde etkilemektedir. İşte Ortadoğu’da rejimler bunu kullanıyorlar.
Mısır’da El Ezher, anayasalarda yer alan bir yüksek medresedir ve bütün müstebitlerin destekçidir!
İtaat kültürünün bir kurumudur.
Çağımızda ülkelerin istikrarlı kamu kurumlarına, bağımsız ve tarafsız yargıya, yasama ve yürütme erklerinin anayasayla sınırlanmasına ihtiyaç vardır. Bunun tek yolu da kuvvetler ayrığı, temel hak ve hürriyetler gibi esaslara dayanan modern anayasal devlettir.
Dindar insan özel hayatı için elbette güvenliği bir âlime fetva sorabilir. Fakat fetva devlet işlerine, siyasete, yargıya asla karışmamalıdır.
Ortadoğu’da önce seküler Arap milliyetçisi, ardından sosyalist ve nihayet İslamcı hareketler neden istikrarlı ve başarılı rejimler kuramadı; bir de bu “hukuk eksiği” açından düşünelim.