Hukuk devletinde seçimler
İstanbul seçimleri hakkında YSK yine kararını erteledi. Sonunda ne karar verececegini kimse tahmin edemiyor.
YSK eski emsal kararlarına uygun mu davranacak, İstanbul için farklı bir iptal kararı mı verecek? Kimse hukuken öngöremiyor.
OHAL döneminde KHK’larla ihraç edilenlerin seçilebileceği ama mazbatalarının verilmeyeceği konusunda da hiç kimse hukuken öngörüde bulunamamıştı, değil mi?!
Gerçi AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararlarında hukuk devleti felsefesinin en önemli prensiplerinden birinin “hukuki öngörülebilirlik” olduğu yazılıdır. Ama bizde öngörülemiyor işte…
Onun için bir kehanette bulunmadan, hukuki tabloyu anlatmaya çalışacağım.
Iğdır seçimlerinde YSK
Iğdır seçimleri konusunda YSK’nın 1 Temmuz 2014 sayılı bir kararı var. “Iğdır’da ikamet etmeyen bir kısım seçmenin hileli yollarla seçmen olarak yazdırılıp oy kullandırıldığı” iddiasıyla seçimlerin iptali için başvuru yapılmıştı. YSK’ya göre, seçmen listeleri askıya çıkarılmış, itirazlar incelenerek kesinleşmiş, seçimler yapılmıştı, artık seçimlerin iptali istenemezdi…
Hatta YSK bu kararında, 1996 yılında da aynı nitelikte karar verdiğini “emsal” olarak kaydediyordu.
Şimdi ortada böyle 1996 ve 2014 yıllarına ait iki “emsal karar” var: Kesinleşmiş seçmen kütüklerinde hile yapıldığı ve bunların oy kullandığına dair zamanında itirazlar yapılmamış veya yapılmış da reddedilmişse, artık YSK’dan seçimlerin iptali istenemez…
İşte “Hukuki öngörü” böyle bir şey: Anayasaya, kanunlara ve emsal kararlara bakarak yeni karar hakkında öngörüde bulunursunuz.
Sadece seçimlerle ilgili kararlar değil, “yatırım ortamı” dediğimiz iktisadi mesele için de “hukuki öngörülebilirlik” fevkalade gereklidir.
Hukukta elbette ayrıntılar genellemelerden önemlidir. YSK, İstanbul’daki durumun Iğdır’dan farklı olduğuna dair inandırıcı “gerekçeler ve deliller” ortaya koymadan seçimlerinin iptaline karar verirse siyasallaşma eleştirisinden kurtulamaz.
KHK ile ihraçlar
Gelelim diğer soruna: KHK ile ihraç edilenlere seçildikten sonra mazbataları niye verilmiyor?
Bugünkü Ceza Kanunumuzun mimarlarından Prof. Adem Sözüer diyor ki:
“Kimlerin seçilemeyeceği kanunda yazılıdır ve bu yasaklar arasında KHK ile ihraç edilmiş olmak yoktur. YSK, kanunda olmayan bir seçilme yasağı koyamaz. Üstelik adaylıkları seçim kurullarınca onaylanmış, vatandaşlar oy vermiştir. Mazbatalarının verilmesi lazım.”
Prof. Sözüer, uzun bir hukuki izahatta bulundu, ben burada çok özetledim.
Diğer yandan, YSK referandum döneminde “mühürsüz oy zarfları”nı nasıl geçerli saymıştı? Pusulalar filigranlı ve mühürlü ise, sandık kurulunun zarfa mühür basmayı unutması, vatandaşın oylarını geçersiz kılmazdı…
Peki, seçim kurulları KHK’nın adaylığa engel olmadığına karar vererek o kişinin adaylığını onaylamışsa, o kişiyi belediye başkanı seçen vatandaşların oyları ve o kişinin kanunlardaki “seçilme” hakkı nasıl önemsiz sayılır?!.
Milli güvenlik ve hukuk
Denilebilir ki, KHK sebebiyle mazbata verilmeyen daha çok HDP’li… Bunların PKK ile ilişkisi var; hukuk mu önemli, PKK ile mücadele mi?..
Yıl 1935, Tek Parti dönemi, Meclis’te Dersim Kanunu görüşülüyor. Verilecek idam cezalarının Meclis onayı gerekmeden, komutan onayıyla infaz edilmesi yönünde bir madde var tasarıda…
25 Aralık günlü oturumda Muğla Milletvekili Hüsnü Kitapçı söz alıyor, özetle diyor ki:
“Anayasamıza göre idam cezalarını onaylama yetkisi münhasıran TBMM’ye aittir. Bu yetkiyi komutana vermek anayasaya aykırıdır!”
Adalet Komisyonu adına Trabzon Mebusu Raif Karadeniz cevap veriyor, özetle:
“Anayasamıza çok hürmet ederiz. Fakat memleketin yüksek menfaatini bir tarafa koyduk, diğer tarafa anayasaya saygıyı koyduk ve bu neticeye ulaştık!”
Parmaklar kalkıyor, kanun kabul ediliyor…
Ayrıntıları benim “Atatürk’ün İhtilal Hukuku” kitabımda bulabilirsiniz.
Zamanımızda yapılan araştırmalarda hukukçular arasında bile “devlet menfaati” gibi soyut bir kavramın, hukuktan önemli olduğu eğilimi görülüyor.
Hukuk ihlallerinde devlet, memleket menfaati olabilir mi?
Özellikle çağımızda, devletin uzun vadeli saygınlığını sağlamanın ve vatandaşlarda milli aidiyet duygusunu güçlendirmenin yolu ülkede hukukun üstünlüğü konusunda kuşkular yaratmaktan sakınmaktır.
Bu yönüyle hukukun üstünlüğü vatanseverliğin de bir gereğidir.