Despotların din reformu
Suudi Prens Muhammed b. Salman kadınların araba sürebilmesi, peçe takmayabilmesi gibi adımlarla, ‘reform’ gösterileriyle yola çıktı, Batı’da büyük reklam yaptı.
Mısır’da darbeyle iktidara gelen Devlet Başkanı General Sissi de Münih Güvenlik Konferansı’nda “dinî retorikte reforma gidilmemesi hem Müslüman ülkelerde hem tüm dünyada acıların kaynağını oluşturuyor” diye konuşarak ‘reformist’ bir görüntü verdi.
Papa’nın Körfez ülkelerine yaptığı ziyaret sırasında Mısır’daki Ezher Üniversitesi’nin “Büyük İmam”ı Ahmet el-Tayeb, Papa Francis ile “insani dayanışma bildirisi” yayınladı...
Reform kılıklı despotizm
Bu tür sözlerde, yayımlanan metinlerde bazı doğrular yer almış olabilir ama genelinde, samimiyetten ziyade siyaset, yani kendini meşrulaştırarak güç devşirme çabası ağır basıyor.
Suudi Arabistan’da Prens’in neon ışıklarıyla ilan ittiği “reform, ılımlı İslam, kadın hakları” gibi yaldızlı sözlerin altında nasıl bir despotizm yattığını Cemal Kaşıkçı defalarca Washington Post’ta yazmıştı. Mesela 7 Şubat 2018 günlü yazısında, zaten çok sınırlı olan basın ve yayın hürriyetini Prens’in sımsıkı bir kontrol altına aldığına anlatıyor, tutuklu gazetecilerin bırakılmasını istiyor, Prens’in “ancak o zaman reformist sıfatını hak edeceğini” belirtiyordu.
Suudi ailesinin akıl almaz servetinin “Suudi halkını rahatsız ettiğini” de yazmıştı.
‘Reform’ havasıyla ve petrol milyarlarıyla otokratik gücüne güç katmak için yanıp tutuşan genç Prens açısından bu yazılar ne büyük tehlikeydi, değil mi?!
Üstelik Prens’in göze girmeye çalıştığı Amerikan basınında yayımlanıyordu…
1.4 trilyon dolar!
CNBC’den araştırmacı gazeteci Ruth Umah’a göre, Suud hanedanının serveti tahminen 1.4 trilyon dolardır! 15 bin üyeli Hanedan içinde önde gelen 2 üye bu serveti kontrol ediyor.
Hatırlayın, Prens’in ilk ‘reform’u da hanedan üyeleri içinde rakip veya fren olabileceğini düşündüğü insanları tutuklamak ve onların 100 milyar dolar tutan servetlerine ey koymak olmuştu. (CNBC, 18.8.2018)
Prens’in Asya gezisinde Pakistan Başbakanı İmran Han, Suud’da hükümlü bulanan 2700 Pakistanlının serbest bırakılmasını istedi, Prens derhal bu yönde emir verdi!
Başbakan İmran Han da “majestelerine teşekkür” etti.
Prens kendisine “katil” diye bakılan Avrupa’da İngiliz futbol kulübü Manchester United’ı satın almak için 4.9 milyar dolar teklif vermiş!
Halbuki az çok hukuk devleti denilebilecek bir ülkede petrol gibi doğal kaynaklar egemenlerin mülkü olamaz; işletilmeleri kanunlar düzenlenir.
Hukuk devletinde hükümdar varsa bile parlamentoda onaylanmış bütçeye göre maaş alır, petrol milyarderi olamaz.
Keyfi af kararları da olamaz; bu yetki parlamentonundur.
Kamu kaynakları, yetkili kurulların kararları olmadan keyfi şekilde tahsis edilemez.
Güçlü kamu kurumları ve hukuk kuralları söz konusu olmayıp her şeyin kral ya da hükümdara bağlı olduğu Ortaçağ devlet modelidir Orta Doğu rejimleri…
İkide bir Türkiye aleyhine açıklamalar yapan, Körfez şeyhlikleri de böyle otokrasilerdir.
İslam’ın sorunları
Elbette İslam dünyasındaki dinî kültürde, din algısında çok ciddi sorunlar var; skolastik, mezhepçilik, bağnazlık, şiddet eğilimi gibi…
Hukuki kurumlar ise çok zayıftır.
Fakat despotlar, otokratlar ve genelde devlet gücü böyle dini tartışmalara asla karışmamalıdır. Siyasi amaçlı tavırların nelere yol açabileceğinin acı kanıtları, yine İslam tarihindeki acı tecrübelerdir.
İslam’daki istihsan, tecdit, tahsis, kamu yararı gibi metotlarla “içtihat” yapılması ve modern bilimlerin verileriyle “asrın idrakine” hitap eden bir din kültürünün gelişmesi mümkündür. Tarihin parlak çağlarında olduğu gibi bunun yolu, âlimlerin ve düşünürlerin hürriyet ortamında konuşup yazabilmeleridir.
Bunun ön şartı da özgürlük olmasıdır, akademik kurumların özerkliğidir, farklı yorumlara hoşgörüyle bakılması ve mutlaka hukuk fikrinin güçlü bulunmasıdır.
Hukuk ve hürriyet kavramlarını içermeyen düşünceler “yeni” sayılamaz; orta çağın yeni üslupla tekrarı olur.
Sadece ekonomik ve sosyal gelişme için değil, İkbal’in deyişiyle “Dini Tefekkürün Yeniden Teşekkülü” için de yüksek düzeyli âlimlerle birlikte hür düşünce ve hukuk fikri zorunludur.
İlahiyat Fakültelerimizde gelişmekte olan böyle bir damar var; ben Türkiye için umutluyum.