Dava uğruna
Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan randevu istedi, görüştüler.
Karamollaoğlu, Çankaya’da Putin ve Ruhani ile yapılan “Üçlü Zirve”deki gelişmeleri olumlu bulduklarını, desteklediklerini söyledi.
Görüşmenin sonunda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Karamollaoğlu’na “beraber çalışalım” dediği öğrenildi. Saadet lideri bu konuda şu açıklamayı yaptı:
“Biz herkesle çalışabiliriz ancak yanlışlar terk edilmeden birlikte çalışma imkanı olmaz. AK Parti’nin dış politika, ekonomi, adalet mekanizması, eğitim, sağlıkta ve altyapı çalışmalarında yürüttüğü bütün politikaların temelinden değişmesine ihtiyaç olduğu kanaatindeyiz. O değişmezse ne için, düğün dernek yapmak için mi bir araya geleceğiz?”
Halbuki “dava için” ve mesela “ümmeti bölmemek için” birlikte çalışabilirlerdi... Teröristlikle suçlanmış olan Karamollaoğlu birdenbire “büyük dava adamı” oluverir, kamu kapıları Saadet mensuplarına da açılırdı… O bunu yapmadı.
Karamollaoğlu’nun ilkeler konusundaki titizliği önemlidir.
DAVA VE DEVRİM
Siyasi kültürümüzde solda “devrim”, sağda “dava” kavramları adeta siyasi büyüdür. İlkelerin, kuralların, kurumların, hatta programların bile pek önemi yoktur; yeter ki “devrim” veya “dava” uğruna olsun!
Merhum Mehmet Ali Aybar “devrim uğruna” nasıl totaliter bir rejim kurulduğunu, “devrim uğruna” nasıl ilkesiz, hukuksuz siyasetler güdüldüğünü anlatarak ömrünü geçirmişti. “Kuvvetler ayrılığını üst yapı kurumu diye küçümsemeyin, o olmadan hukuk olmaz” diye adeta çırpınmıştı.
Bizdeki resmi devrim tarihleri de hukuk deyince tabii Medeni Kanunu’un kabulünü anlatır ama anayasa sorunları gibi temel, Takrir-i Sükun gibi fiili sorunları es geçer.
Sağda tabii ki bir “devrim” kültü olmaz ama “dava” kavramı maalesef bir kült haline gelmiştir.
“Dava”nın hukuki, siyasi ve etik ilkelerinin neler olduğu üzerinde pek durulmaz. “Dava” daha ziyade hamasi kavramlarla anlatılır ve lidere itaatle ölçülür! O yüzden denetim ve denge, parti içi demokrasi, kuvvetler ayrılığı gibi ilkeler, etik alanda şeffaflık ve denetim gibi kurallar pek ifade edilmez ya da kağıt üzerinde kalır.
Bu anlayışta “dava” veya “devrim” daima ‘ulvi ve münezzeh’tir ama ilkeler ve kurallar bugün böyle, yarın şöyle olabilir!
Asıl istikrarsızlık bu değil mi?
İLKELERİN ÖNEMİ
Meselenin temelinde sosyolojik ataerkil kültür vardır; şehirlerde bu yüzden yavaş yavaş geriliyor ama hâlâ çok yaygındır. Bu kültürü eleştiren Mümtaz Turhan’ı milliyetçiler, Sait Halim Paşa’yı İslamcılar pek hatırlamıyor zamanımızda.
Böyle bir siyasi kültürde Karamollaoğlu’nun tavrı elbette önemlidir. Hatta Erbakan döneminde pek söylenmeyen hukuki ilkeleri vurguluyor.
Referandum döneminde Karamollaoğlu şöyle demişti:
“Biz başkanlık sistemine karşı değiliz, getirilen bu metnin içeriğine karşıyız. Bu metinde kuvvetler ayrılığı ilkesi sağlanmamıştır. Denetim mekanizması oluşturulmamıştır.” (13 Nisan 2017)
Seçim ittifakı konusunda şöyle demişti:
“Biz ittifakta ilkelerimizi belirleyeceğiz. İlkelerimizin başında hukukun üstünlüğü ve kuvvetler ayrılığı geliyor. Kuvvetler ayrılığını sağlayamazsanız bu diktaya gider.” (28 Şubat 2018)
Cumhurbaşkanı ve AK Parti lideri Erdoğan’ın beraber çalışma teklifine verdiği cevapta da aynı titizlik görülüyor.
KURALLAR, KURUMLAR
Dünya görüşleri farklı olabilir ama güçlü hukuki ilkeler ve kurumlar hepimiz için birlikte yaşamayı sağlar. Onun için hukuk bütün davalardan, siyasetlerden üstün tutulmalıdır.
“Dava” veya “devrim” için yapılan çatışmalar toplumsal barışa da istikrara da zarar verir.
Devlet hayatında istikrar ve güvenin temel şartı, kimin yönettiğinden ziyade, kuralların ve kurumların güçlü olmasıdır.
Siyasi hareketlerde de davranışların “öngörülebilir” ve “güvenilebilir” olması da ilke ve kurallarının net ve istikrarlı olmasıyla mümkündür.
Bütün siyasi tarihimizde, dönemlerin şartları itibariyle hukuk vurgusu zayıf, “devrim” ve “dava” vurgusu güçlüdür.
Artık hukukun, ilkelerin, kuralların, kurumların soyut ideolojik kavramlardan çok daha önemli ve gerekli olduğunun bilincinde bir siyasi kültür geliştirmeliyiz.
Davalar, fikirler, idealler olmalı elbette ama bunların bilhassa hukuki ilkeleri belirli ve kendilerini de bağlayıcı olmalıdır.