Cilalı Taş Devri’nden 21. Yüzyıla
İnsanoğlu nereden nereye gidiyor? Bu soruya nasıl cevap verebiliriz? Zihnimizin içindeki şablonları tekrarlayıp durarak değil. Zihnimizin dışındaki olguları, binlerce yıl öncesi mağaralardaki çizimleri, arkeolojik bulguları, tarihin aşamalarını ve günümüze ait verileri inceleyerek.
İşimiz gücümüz var, nasıl yapacağız bunu? İşi gücü okumak, araştırmak olan insanlar yapar bu araştırmaları. Biz de okuruz.
İsmet Berkan’ın yeni çıkan “İnsan Uygarlığının Kısa Tarihi” adlı kitabı böyle bir araştırma. Kitabın alt başlığı “Ekonomik ve Sosyal Kurumların Dünü ve Yarını.” (the Kitap Yayınları)
Şunu açıkça söyleyim: Tanıdığım insanlar arasında okuma, araştırma, ulaştığı verileri tasnif etme kapasitesini hayranlıkla izlediğim insan sayısı pek azdır. İsmet Berkan bunlardan biridir.
MODERNİZM FAKTÖRÜ
Şu satırlara ne dersiniz:
“Doğrudur Sanayi Devrimi öncesi için bir ‘İslam Medeniyeti’nden söz edilebilir ama o medeniyetin tarihsel olarak son taşıyıcısı Osmanlı, o medeniyeti 18. Yüzyılın sonlarından itibaren yenisi ile değiştirmeye başlamıştı zaten. Buradan oraya, en az 300 yıl öncesine dönmek ne mümkün ne de gerçekçi…”
Bizde ve dünyada ‘modern’ kavramına peşinen tepki duyanlar var. İsmet Berkan ‘modernizm’i savunuyor ama fetişleştirmiyor. Yukarıdaki satırların hemen altında diyor ki:
“Modernizm dediğimiz felsefe 20. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren biri içeriden, diğeri dışarıdan iki büyük meydan okumayla karşı karşıya kaldı...”
Modernizme kendi içinden meydan okuma, “postmodernizm.” Kendi dışından meydan okuma ise “otoriter kapitalizm”ler… Berkan bu ikincinin “daha ciddi” olduğunu yazıyor. Demokrasinin sorunlarını ele alıyor. (sf. 248-249)
AVCILIKTAN BİLİM DEVRİMİNE
Kitap insanlığın “avcılık ve toplayıcılık” devrinden yola çıkıyor. Neolitik yani cilalı taş çağını “bütün devrimlerin anası” olarak tanımlıyor. Tarım devriminden Orta Çağ’a, ticaret devrimine, Rönesans, Bilim Devrimi, Aydınlanma ve Sanayi devriminden zamanımıza geliyor.
Bir takım dâhi insanlar çıkıyor, yeni icatlar keşifler yapıyor… Hayır tam öyle değil.
Saymak ihtiyacının ortaya çıkması, özellikle Sümerlerden itibaren ürün miktarını, depo, tüketim ve mübadele miktarını, mevsimleri, vergileri ölçmek, kaydetmek gerekiyor. Matematik ve yazı böyle gelişiyor.
Bu noktada, Berkan’ın şu satırları hem bilimsel düşünme metodunu hem eğitimin ezbercilikten kurtulmasının yolunu gösteriyor:
“Matematik dahil, bütün derslerde konular bağlamıyla birlikte öğretilmeli…”
Anahtar kavram “bağlamıyla birlikte”, yani sebepler-sonuçlar bağlantısını araştırarak.
Avrupa’da özellikle ticaretin gelişmesiyle matematik o seviyeye geliyor ki, Kopernik adlı bir dâhi, gözlemlerini matematikle ifade ederek, dünyanın merkez olmadığı, aksine diğer gezegenlerde birlikte güneş etrafında döndüğünü yazıyor. Evrene bakış toptan değişiyor.
Bunu Galileo ve Kepler izliyor.
“Üç ismin de özelliği; kendilerine ‘gerçek’ diye sunulan her şeyden şüphe duyuyor, ‘gerçek’i bilgileriyle gözlemleriyle geliştiriyorlardı.” (s.72)
Devamında Newton, Einstein, Bohr, Heisenberg, Schrödinger gibi dâhi bilim insanları ve “determinizmin yıkılışı!” gelecek. (s. 149)
İSLAM MEDENİYETİ
Berkan, “Batı Ortaçağ karanlığında yaşarken İslam uygarlığının en tepe noktalara” çıktığını belirtiyor. 9. Yüzyıldaki Kindi ile 12. Yüzyıldaki İbn Rüşd arasında dört yüzyılı zirve olarak niteliyor. Tabii öncesi ve sonrası var.
Osmanlı kitapta genişçe bir yer tutuyor. Tarım ekonomisini iyi organize ederek yükselen, ama tarıma bağlı kaldığı için tüccar ve sanayici, sonra da bilim devrimini yapan Avrupa karşısında çöküyor…
Ben Osmanlı toplumuna “feodal” demiyorum, Berkan’dan bu kavramda ayrılıyorum. Merkeziyetçi Osmanlı, feodal sermaye birikimine izin vermedi. Ve Berkan’ın belirttiği gibi “merkez”in izniyle Takiyyüddin rasathanesi kuruldu, emriyle de yıkıldı.
Şunu hatırlatmak isterim: Merhum Mehmet Genç’e göre Avrupa 1300’lü yıllarda ticaret devrimine başlamış, ilerliyordu… Kanuni zamanında Avrupa, Osmanlı’nın 4-5 misli ekonomik büyüklükleri kontrol ediyordu…
Ticaret ve sanayii geliştirecek burjuvazinin tarih içinde oluşup oluşmaması, evet, çok önemli bir faktör, olaylara bakarken çok önemli bir “bağlam”dır.
Cumhuriyet dönemini Berkan bardağın “dolu” ve “boş” taraflarını göstererek anlatıyor.
Berkan’ın kitabını kutluyorum, okurlarıma tavsiye ediyorum.