Cevdet Yılmaz ve hukuk
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ‘devlet görevi’nin bilincinde, partizan konuşmalardan sakınıyor, her zamanki gibi ağırbaşlı ve teknik konuşuyor.
Son açıklamasını bilhassa önemli buldum:
“AİHM kararlarının ve AYM’nin bireysel başvuru incelemelerinin etkisiyle temel hak ve özgürlüklerin günümüzde ulaştığı seviye, ifade özgürlüğü bakımından devletlerin pozitif yükümlülüklerini de ortaya koymaktadır…”
Ülkemizde “AİHM bizi bağlamaz” sözünün revaçta olduğu, AYM’ye iktidar destekli hücumların yapıldığı bir ortamda, Yılmaz’ın böyle konuşmasının ne kadar önemli olduğu açık.
Evet bizde temel hak ve hürriyetlerin gelişmesinde AİHM ve AYM’nin büyük katkısı oldu. Bu kararlara uymak Sayın Yılmaz’ın söylediği gibi devletlerin “pozitif yükümlüğü”dür. Fakat…
DAVALAR DİZİSİ
AİHM önce Daire olarak sonra Büyük Daire olarak verdiği kararda, Osman Kavala’yı tutuklu bulundurmak için “makul şüphe” delilleleri bulunmadığına karar verdi. (Büyük Daire 11 Temmuz 2022)
AYM Başkanı Zühtü Arslan da 55 paragraf tutan ayrıntılı ‘karşı oy” yazısında tutukluluğu gerektirecek delil bulunmadığını kayda geçirdi. (B. No: 2020/13893)
Ama Kavala ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum edildi.
Yargıtay tarafından aynı dosyada Hakan Altınay ve Mücella Yapıcı beraat ve tahliye edilmekle birlikte diğer sanıklara “darbeye yardım” suçundan 18’er yıl ağır hapis cezası onaylandı.
Bu davada Osman Kavala ile Can Atalay ve Tayfun Kahraman, kararlarda da belirtildiği gibi, bütün dosyanın özeti niteliğindedir.
Üçü de önce “darbeye teşebbüs” ve “yardım” suçundan beraat ettiler. Beraat kararını veren 30. Ağır Caza Mahkemesi eylemlerin Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet, polise mukavemet gibi suçlar uluşturabileceğini savcılığa yazdı ama “darbe” suçu olmadığına karar verdi. (18 Şubat 2020)
Beraat ve Kavala hakkında tahliye kararı verilmesine Cumhurbaşkanı tepki gösterdi, Kavala tahliye edilmeden “casusluk” suçundan tutuklandı!..
CEBİR VE ŞİDDET
Casusluktan beraat ettiler, zaten cezaevinden çıkmasın diye icat edilmişti… Ama bu defa 13. Ağır Ceza Mahkemesinde yine “darbe” ve “yardım” suçlarından dava açıldı. 30. Ağır Ceza’nın beraat kararı verdiği dosyada 13. Ağır Ceza Ağır Ceza Mahkemesi ağırlaştırılmış müebbet ve 18’er yıl ağır hapis cezaları verdi.
Halbuki “darbeye teşebbüs” ve “yardım” suçunun oluşması için “hükümeti devirme kastı” ve elverişli dozda “cebir ve şiddet” olması gerekir. Yargıtay’a göre de bu ancak “silahlı” eylemlerle olabilir.
Kanunun ilk metninde “cebir veya tehdit” deniliyordu. Meclis’te AK Parti ve CHP oylarıyla bu ifade “cebir ve şiddet” olarak değiştirildi. Adalet Bakanı Cemil Çiçek bu değişikliğin amacının “tereddütleri gidermek… özgürlükleri korumak…” olduğunu anlattı, geçmişin kötü örneklerini hatırlattı. (Zabıt Ceridesi, 16 Eylül 2004)
Öyle ya, anayasal hak olan toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde olaylar çıkarsa hemen “cebir” diye veya “tehdit” diye darbe davası açılırsa özgürlük katledilmiş olurdu.
Sayın Yılmaz’ın konuşması üzerine notlarıma baktım. Gezi Olaylarında, Kavala’nın, Can Atalay’ın, Tayfun Kahraman ve tabii diğer sanıkların hiç birinin “cebir ve şiddet” eylemi de yok çağrısı da yok.
AİHM’DEN DÖNECEK
Tayfun Kahraman hakkında mahkumiyet kararında mahkeme “marjinal gruplar”dan ve “kolluk kuvvetlerine yönelik taşlı-sopalı-molotoflu-ses bombalı-sapan ve bilyeli saldırılar”dan bahsediyor. (Karar 2022/178, paragraf 8)
Doğru bu olaylar oldu. Fakat Kavala, Kahraman, Atalay ve diğer sanıkların bu yönde değil talimat, çağrısı bile yok. Kaldı ki güvenlik güçlerine saldırı ve Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nu ihlal ayrı suçlardır, darbe suçu değildir.
Dahası, Taksim Dayanışması adına Başbakan Erdoğan’la görüşen Tayfun Kahraman, Gezi’nin park olarak kalması, sorumlular hakkında soruşturma açılması gibi taleplerini iletmişti. (AA 14 Haziran 2013)
Sanıkların davranışlarında “cebir ve şiddet” unsuru olmadığı gibi, “darbe kastı”nın bulunmadığı da açık.
Ama darbe suçu diye mahkum oldular.
Sayın Yılmaz, göreceksiniz bu mahkumiyetler de AİHM’den dönecek, bizim kanunlarımıza göre “yargılanmanın yenilenmesi” gerekecektir. (CMK madde 311)
Yüksek kalitede bir iktisatçı olarak çok iyi bilirsiniz, AİHM kararlarının bağlayıcı olduğunu anayasanın 90. Maddesine yazdığınız dönemde ülkeye on yılda 220 milyar dolar yatırım gelmişti. Çoktandır gelmiyor.
Hukuki sebep açık değil mi?