Avrupa’da ters rüzgarlar
AB üyesi 28 ülkede yapılan seçimlerde hem Türkiye’yi şiddetle eleştiren Liberallerle Yeşiller güçlendi, hem aşırı sağ güçlendi.
Türkiye, ekonomi ve diplomaside Avrupa’yı ikna etme gereği duyduğu konularda artık daha fazla zorlanacak.
Demokrasinin tarihsel iki kanadını oluşturan merkez sağ ve merkez sol partiler seçimlerde geriledi. Türkiye’nin en iyi iletişim kurabileceği siyasi akımlar da bu ikisiydi. 750 üyeli AP’de bu iki kanadın toplamı ilk defa çoğunluğu kaybetti.
Elbette AP kararları bağlayıcı değildir. Fakat AP seçimleri, değişen eğilimleri yansıttığı gibi hükümetler üzerinde etkilemektedir.
Türkiye’nin yeniden etki gücünü kazanması için hukuk devleti ve demokrasi yönünde çok ciddi adımlar atması gerekecek.
TÜRKİYE VE AVRUPA
Türkiye’de Turgut Özal’la birlikte Avrupa’ya yöneliş bir reform programı halinde güçlenmişti.
Avrupa’da ise 2000’lerin başında “genişleme” eğilimi devam ediyordu, “kültürel çoğulculuk” makbul bir kavramdı.
AK Parti iktidarı AB üyeliği sürecinde esaslı reformlar yapıyor, 2011’de bile AB sürecini “Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra en büyük modernleşme hamlesi” olarak tanımlıyordu. (Hükümet Programı, 6.7.2011)
Bu yolda Türkiye’ye 650 milyar dolar yabancı sermaye girişi gerçekleşti. AK Partinin ilk on yılındaki ekonomik büyümede bu faktör son derece önemliydi.
Fakat iktidarın otoriterleşme eğilimine girmesiyle AB organlarından gelen eleştiriler arttıkça Avrupa ile gerilimler tırmanacaktı.
Avrupa’da da küreselleşmeye tepki olarak yerlilik, yabancı düşmanlığı ve İslamofobik duyguların kabarması Türkiye karşıtı duyguları körükleyecekti.
İşte pazar günkü seçimlerde hem Türkiye’yi demokrasi açısından çok sert eleştirenler, hem aşırı sağcılar güçlendi.
EN KRİZLİ DÖNEM
En krizli dönem 2017’dir ve ilişkilerin nasıl bozulabileceğine örnektir.
Türkiye 16 Nisan 2017’de Cumhurbaşkanlığı sistemi için referanduma gitti. Hollanda ve Almanya kendi topraklarında Türk bakanların referandum konuşmaları yapmasına izin vermedi.
Bunda Hollanda ve Alman hükümetlerinin yaklaşan seçimlerde aşırı sağ oyları almak istemesinin rolü önemliydi.
Referandum kampanyası sırasında Cumhurbaşkanı Erdoğan buna “Almanya’nın uygulamaları geçmişteki Nazi uygulamalarından farklı değil” diye karşılık verdi. (5 Mart 2017)
Başka bir konuşmasında “Haçlı ittifakı kendini gösterdi” diye tepki gösterdi. (27 Mart 2017)
AK Parti 2008 yılında Seçim Kanunu’na “Yurt dışında ve yurt dışı temsilciliklerde seçim propagandası yapılamaz” diye bir hüküm koymuştu. (Md. 94/A)
Buna dayanarak sorunu kapatmak mümkündü ama olmadı.
Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Türkiye hakkında yeniden “denetim” kararı aldı. (25 Nisan 2017)
Halbuki Türkiye 2004 güçlü reform iradesi ortaya koyarak “denetim”den çıkmıştı.
BATI ‘TEK’ DEĞİL
Referandumdan sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan “referandum sürecinin geride kaldığını” açıkladı. Alman hükümetinin resmi davetiyle Berlin’e giderken Alman hükümetine “teşekkür ettiğini” açıkça ifade etti.
Kriz aşılmıştı ama soğukluk giderilmiş değil.
AP seçimleri, önümüzdeki dönemin daha zor olabileceğini gösteriyor. Amerika’da ve Avrupa’da yükselen aşırı sağın ortak ideoloğu Stev Bennor’un “Academy of Judea Christian West” (Yahudi-Hıristiyan Batı Akademisi) adıyla bir akademi kurması, popülist liderlerin de hepsinin İslamofobik, yabancı düşmanı ve fanatikçe kültürel tekçilik yanlısı olması aşırı sağdaki totaliter, faşizan damarları gösteriyor.
Fakat Türkiye Batı’dan, özellikle AB’den tamamen kopmamalı, fırtınalı küresel denizlerde “AB çıpası”nı kaybetmemelidir.
Batı’da Türkiye’nin her zaman karşıtları oldu ama her zaman kuvvetli dostları da olmuştu, bugün onlarla da aramız hayli mesafeli.
Batı tek tip değildir, Türkiye başta merkez sağ ve sol olmak üzere, aşırı sağı reddeden Batılı çevrelerle yeniden yoğun ilişkiler kurmalıdır.
Tabii bunun yolu, hukuk devleti ve demokrasi standartlarımızı yükseltmektir.
Ekonomik krizi aşmak için de Rusya’dan değil Batı’dan yatırım bekliyoruz.
Vize anlaşması için tamamlanması beklenen “6 Şart” içinde sadece TMK ve Kıbrıs değil, “şeffaflık” gibi zaten gerekli olan konular da vardır; bunlar iyi bir başlangıç olabilir, olmalıdır.
Türkiye Rusya karşısında yalnız kalmamalı, AB çıpasını asla kaybetmemelidir.