Adaletin temeli hukuk...
Anayasa Mahkemesi Sırrı Süreyya Önder hakkındaki mahkumiyetin “hak ihlali” olduğuna karar verdi. Önümüzdeki salı günü de Nazlı ılıcak, Ahmet Altan, Mehmet Altan ve aynı dosyada yargılanan üç sanığın duruşması var.
Bu davaların hepsi “terör örgütü” kavramına dayanıyor.
“Terör örgütü” kavramı siyasette çok yoğun olarak kullanılmaya elverişlidir. Seçimlerde CHP ve İYİ Parti bile terör işbirlikçisi diye suçlanmadı mı?
Hele bir de “irtibat ve iltisak” diye hukuki tanımı olmayan, bu yüzden de kolayca keyfi (ya da siyasi) olarak kullanılabilen bir kavramı devreye sokarsanız, on binlerce, yüz binlerce insan mağdur oluyor.
‘TERÖR PROPAGANDASI’
Daha vahimi, “terör örgütü” kavramının yargıda da çok genişletilerek kullanılmasıdır. İşte, yerel mahkemenin verdiği “ağırlaştırılmış müebbet hapis” kararını Yargıtay 16. Ceza Dairesi “hayır suç yok, beraat kararı verilmelidir” diye bozuyor; örneklerden biri Mehmet Altan’dır.
Yine işte, Sırrı Süreyya Önder “terör örgütü propagandası” suçundan 3.5 yıl hapse mahkum ediliyor, AYM ise bu mahkumiyetin “hak ihlali” olduğuna oybirliğiyle karar veriyor...
Siyasi tartışmalar bir tarafa, kanuna göre, AYM ve AİHM içtihatlarına göre “terör örgütü propagandası”nın hukuki tarifi şudur:
“Terör örgütlerinin cebir, şiddet ve tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek, övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propagandanın yapılması…” (AYM, B. No: 2017/36722, paragraf 43)
Bu tanımı yetersiz bulabilirsiniz, o zaman yapılacak şey kanunda ve anayasada değişiklik yapmaktır. Bu Türkiye’nin yüz elli yıllık yönünü değiştirmesi anlamına geleceği gibi, böyle bir değişiklik yapılmadan yargı bu tanımı uygulamak zorundadır.
‘BİLEREK YARDIM’
Nazlı Ilıcak, Ahmet Altan ve benzer konumdaki gazeteciler yazı ve sözlerinden dolayı “darbeye teşebbüs” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum edilmişlerdi… Yargıtay 16. Ceza Dairesi bunu bozdu “terör örgütü üyesi olmadan, bilerek isteyerek yardım” suçunu işaret etti.
Demek ki bu gazeteciler “FETÖ üyesi” değil, bu bir…
İkincisi, örgüte yardım suçunu “bilerek ve isteyerek” işlemiş olmaları için, AYM kararı gereğince FETÖ’nün “cebir, şiddet ve tehdit içeren yöntemlerini”, bu nitelikteki gizli örgütlenmesini “bilerek ve isteyerek” yazı yazmış, konuşmalar yapmış olmaları lazım.
Dosyada bu konuda hiçbir somut delil yok.
İktidarı çok sert ifadelerle eleştirmek, FETÖ olduğu hukuken sonradan belirlenen bir savcı ile kartopu oynamak, iktidarın da “ne istedilerse verdik” dediği dönemde kitap yapmak gibi fiiller bu yapının gizli “cebir, şiddet ve tehdit” örgütlenmesini ve darbe hazırlığını bildiklerini göstermez.
Dosyaya göre, Ilıcak darbe gecesi attığı tweet’lerde darbeyi FETÖ’nün değil bir cuntanın yaptığını sanıyor, ama kim yaparsa yapsın “teslim olun, hiçbir meşruiyetiniz yok” diyor.
Hukuk tarihimizde övgüyle yer alacak kararları bulunan Yargıtay 16. Ceza Dairesi, FETÖ’nün darbeye kalkışmasının “kuvvetle muhtemel olarak görüldüğü bir dönemde” FETÖ’yü meşru bir hareketmiş gibi göstermenin “terör örgütüne bilerek yardım” suçu sayılacağını söylüyor.
Cumhurbaşkanı’nın, Başbakan’ın, Genelkurmay ve MİT başkanlarının “muhtemel” bile görmediği, günlük işlerine baktıkları bir dönemde gazeteci “kuvvetle muhtemel” olduğunu nasıl bilebilir?
Somut delil gerekmez mi?
Göreceksiniz, neticede en geç AİHM’de beraat olacaktır.
NİYE ÖNEMLİ?
Türkiye’nin başında bir PKK belası var; kırk yıldır uğraşıyoruz. Bir de FETÖ belası…
Hukukun kılı kırk yarmasına bakmadan “görüldüğü yerde ezmek” daha iyi olmaz mı?
Bu sualin net cevabı, 12 Eylül uygulamalarının “kökünü kazıyorum” zannederken, yarattığı yaygın mağduriyetlerle terör potansiyelini körüklemiş olmasıdır.
Atatürk’ün İktisat Bakanı Celal Bayar 1934’teki “Şark Raporu”nda uzun vadede “aksülamel tehlikesi”ne, yani tepki birikimine dikkat çekmişti.
Bu meseleler uzun vadelidir.
Gelişmiş demokrasiler silahlı teröre karşı silahlı mücadele verirken hukuk güvenliğini ve özgürlük fikrini geliştirerek kendi terör örgütlerini bitirdiler.
Mülkün temeli adalet, adaletin temeli hukuktur.
Hukukun üstünlüğü terörle mücadele ederken de ihmal edilemeyecek bir ilkedir. Anayasamızın 90’ıncı maddesine 2004 yılında konulan hüküm gereği, evrensel hukukun üstünlüğü elbette…