Adaletin hali
Tolga Şardan’ın tutuklanması, yargıda ve genel siyasi sistemde mevcut bütün sorunları yansıtan bir ‘nümune’dir. Yargının halini gösterdiği gibi ‘hukuk’ kalitesini de gösteriyor.
Evvela, T24 yazarı Tolga Şardan ne gerekçeyle tutuklandı?
Basınımızda en iyi haberler alan ve en dürüst şekilde yazan gazetecilerden biridir Şardan. Hiçbir yazısı resmi tekzip almamıştır. Organize suç örgütlerinin ilişkileri hakkında yazdıkları da İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın yaptırdığı operasyonlarla doğrulanmıştır.
Şardan’nın bir yazısının başlığı, “Kollukta temizlik başladı, yargıya sıra ne zaman gelecek?” idi. (17 Ekim)
Şardan’ın son yazısı "MİT'in Cumhurbaşkanlığı'na sunduğu 'yargı raporu'nda neler var?" başlığını taşıyordu. Bu yüzden tutuklandı.
Tutuklama kararını veren Sulh Ceza Hakimi, Şardan’ın yazısında “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçunu keşfetmiş. Bu suç, ünlü “Dezenformasyon Kanunu” ile Ceza Kanunu’muza konulmuş yepyeni bir suçtur!
KANUN NE DİYOR?
Böyle bir suç olsa her halde en çok politikacılar hakkında takibat açmak gerekecekti. Onun için suçun başka unsurları da var. “Yanıltıcı bilgi”nin:
"Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle” yayılmış olması lazım. Bu yetmez, “ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgi” olması lazım, bu da yetmez, “kamu barışını bozmaya elverişli şekilde” yayınlanması lazım. (TCK, madde 217/A)
Şardan’ın yazısı bırakın “halk arasında endişe, korku ve panik” yaratmayı, aksine, İçişlerindeki temizliğin yargıda da yapılacağı şeklinde bir iyimserlik bile yaratmıştı. Şardan da zaten önceki yazısında bunu sormuştu. Yazısı asla “kamu barışını bozma” değil aksine, yargıya güvenin yerlerde süründüğü ülkemizde yargıya güven artması umudunu yaratan pozitif bir yazıydı.
Öyle bir yazıdan böyle bir suç nasıl çıkarılabilir? Mümkün değil…
Ama anlaşılan, Sulh Ceza Hakimi ya tutuklama kararı vermek zorunluğu duygusuyla ya da hukuki bilgi yetersizliğiyle o kararı vermiş olmalı.
Nitekim Sulh Ceza Hakimi bu suçu “katalog suçlardan” saymış. Katalog suçlarda tutuklama hukuken de daha muhtemeldir. Katalog suçlar, “soykırım, insanlığa karşı suç, illegal örgüt, insan ticareti, göçmen kaçakçılığı, çocuğa cinsel istismar, darbe, terör” gibi suçlardır. (CMK 100/3)
Şardan’ın yazısını bu suçlarla aynı kategoride saymak için kanunun bu maddesini okumamış olmak lazım.
YARGIYA EMİR VE TALİMAT…
Burada, başka bir büyük sorun karşımıza çıkıyor: Hakimlere “şunu tutuklayın” veya “bırakın” diye emir vermek, bütün hukuk devleti sistemlerinde olduğu gibi bizde de suçtu. Fakat 26 Haziran 2014’te çıkarılan bir torba yasa ile suç olmaktan çıkarıldı! (TCK madde 277)
İktidar, AB sürecinde kendi çıkardığı kanunla, soruşturma aşamasında da yargıya emir vermeyi suç saymıştı. 2014’te soruşturma aşamasında emir vermeyi suç olmaktan çıkardı!
Yargıyı etkileme niyeti açık değil mi?
FETÖ ile mücadele içindi… On yıla yaklaşıyor, düzeltmek gerekmez miydi? Abdülhamit Gül gibi bazı reformlar yapmak için samimiyetle gayret eden bir bakan bile bu sorunun üstüne gitmedi.
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç bir teşebbüste bulunur mu? Sanmıyorum, inşallah yanılıyorumdur.
‘İRTİFA KAYBI’
Bir başka sorun, yargı denetimi olmadan hakimlik ve savcılık mesleğinden FETÖ suçlamasıyla atılanların yerine ve kurulan yeni kadrolar için binlerce yeni ve hakim ve savcı ataması yapıldı. Bunun için yazılı sınav başarı şartı 70 puandan 50’ye düşürüldü, “mülakat” sınavları zaten malum.
2019 yılında toplam 20.719 hakim ve savcının yüzde 45’inin meslekteki kıdemi, 3 yıl veya daha azdı! (Can Bursalı, indyturk, 4 Eylül 2019)
İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcısı İsmail Uçar da HSK’ya mektubunda yargının nitelik bakımından “irtifa kaybettiğini” yazmıştı.
İşte siyasi yönüyle ve liyakatiyle bu yargı tablosu, Şardan’ın tutuklanması gibi somut birçok olayda kendini gösteriyor.
Dünya hukuk devleti sıralamasında 117. sıradayız! Sürpriz mi?!
Mehmet Şimşek de dışarıdan yatırım getirmek için çırpınıyor.