Abdülhamit dersleri
Sultan II Abdülhamid, çok iyi bilinmesi, dersler çıkarılması gereken 33 yıllık bir dönemde hükümdarlık yaptı.
Dünyanın Birinci Dünya Savaşı’na doğru sürüklendiği bir dönemdir, dış politika son derece önemlidir…
Dünyada modern devletin teşkilatlanma ve kurumlaşma dönemidir, devlet yönetiminde eğitimli personel son derece önemli hale gelmiştir. Bizde modern “mekteb” kurumunu en çok geliştiren padişah Abdülhamit’tir.
Abdülhamit dış politikada İngiltere, Almanya ve Rusya arasında denge kurdu, bu dengede Almanya ağır basar. Denge ile ve toprak tavizleriyle imparatorluğun ömrünü uzattı. Fakat o dengede savaş çıkınca Osmanlı o savaşın dışında kalamazdı.
İDARE-İ ŞAHSİYE
Yönetime gelince… Tanzimat’la birlikte devletin yönetimi Saray’dan, Babıâli’ye geçmişti, yani başbakanlığa... Devlet yönetimin gerektirdiği yeni bilgiler Babıâli bürokrasisindeydi. Reşit Paşa, Âli Paşa, Fuat Paşa, Sadullah Paşa, Münif Paşa ve Cevdet Paşa gibi büyük devlet adamları ve reformlarının öncüleri o devrin yöneticileridir. Bir kısmı Abdülhamit zamanında da görevlerde bulundu.
Abdülhamit bütün yetkileri elinde topladı. Babıâli Saray’ın icra sekretaryası durumuna geldi.
Meşrutiyetçiler “otokrasi”yi, “idare-i şahsiye” diye tercüme ediyorlardı.
Tarihçi Prof. Gökhan Çetinsaya, “bunun tek istisnası Adliye idi” diye belirtir. Adalet Bakanı Abdurrahman Nurettin Paşa, o günün şartlarında olabilecek derecede yargı bağımsızlığını korudu.
Sadrazamların bile hiçbir yetkisi yoktu. Dönemin tanıklarından tarihçi İbnülemin Kemal Bey, “sadrazamlar bostan korkuluğu hükmünde idiler” diye yazar. Sait Paşa, 6. defa sadrazam olduğunda “ilk defa bu göreve geldiğim günden bugüne kadar sadrazamlık makamının vazifesini, icra memurluğundan ibaret gördüm” demiştir. Bazı bakanları bakanlar kurulu toplantısında tanımıştı çünkü onun bilgisi dışında Sultan tarafından atanmışlardı.
İbnülemin’in “Son Sadrazamlar” adlı üç ciltlik muhteşem eserini tavsiye ederim.
REFORM TEŞEBBÜSLERİ
Tanzimat devrinde birçok kurumlar oluşturulmuştu. Başta Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay olmak üzere.
Abdülhamit sık sık görevlileri değiştirerek bu kurumları devam ettirdi ama yeni kurumlar kurmadı. Hatta Cevdet Paşa başkanlığındaki Mecelle Cemiyeti’ni dağıttı. Bu yüzden Mecelle eksik kaldı, bir türlü tamamlanamadı, 1926’de Medeni Kanun alındı.
Kurumların zaafını, kuralların belirsizliğini gören Sadrazam Tunuslu Hayrettin Paşa, 8 aylık sadrazamlığında Abdülhamid’e 6 ıslahat layihası verdi. Bunların en önemlileri Sadrazam’ın, Bakanlar Kurulu’nun ve Bakanların görev sorumlulukların kanunla belirlenmesi, memuriyette terfi tayinlerin kanunla kurallara bağlanması idi.
Tunuslu, üç yıl Fransa’da kalmış, modern toplum ve modern devleti incelemişti. Tunus’un Tanzimat reformlarında büyük tecrübe edinmişti. Kuralları belirsiz, sadece sadakatin ödüllendirildiği bir bürokrasi ile devletin yönetilemeyeceğini biliyordu.
Abdülhamid reddetti, Tunuslu da istifa etti.
Bekir Karlığa Hocamızın “Tunuslu Hayrettin Paşa ve Tanzimat” adlı eserini, önemle, evet önemle tavsiye ederim.
TARİHE OBJEKTİF BAKMAK
Kurumlaşma eksikliği, Osmanlı’yı ancak dengelerle varlığını sürdürebilen, kemikleri pelte halinde bir vücuda çevirmişti. Rumeli’nin elden gitmesinde bunun rolü büyüktür, sadece askeri mağlubiyet değildir.
TBMM eski Başkanı İsmail Kahraman, Abdülhamit Sempozyumu’nda konuşmasını şöyle bitirmişti:
“Mavzerde bir kurşun,
Siperde bir çığlık,
Secdede bir dua olan, cennetmekân Ulu Hakan Sultan II. Abdülhamid Han...”
Bu sözler bir tahlil değil, bir ululaştırma hamasetidir.
Tarihe böyle bakarak günümüzde ancak büyük yanlışlar yapılabilir. Tarihe “Ulu Hakan” ya da “Ulu Önder” diye bakarak objektif gerçekler görülemez, günümüz için aydınlatıcı dersler çıkarılamaz.
21 Yüzyılda Mehmet Şimşek “kurumsal kalite ve kapasitemizi güçlendirmek” zorunluğunu vurguluyordu değil mi?
Hiç aklımızdan çıkmamalı, modern devlet kurumlar ve kurallar devletidir.