14 Mayıs 1950, tarihin dersleri
14 Mayıs 1950 bütün tarihimizde ilk “hür ve âdil” seçimlerinin yapıldığı, Demokrat Parti’nin hür seçimlerle iktidara geldiği gündür.
Fakat iyi niyetlerle başlayan dönem, muhalefetin de iktidarın da uzlaşmaz kavgaları sonunda maalesef darbeyle noktalandı. Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan düzmece ihtilal mahkemesi eliyle idam edildi.
Bu feci akıbetin duygularda yarattığı haklı infial, yaşananların objektif gözle değerlendirmesini engelledi.
Üzerinden yarım asır geçti, artık 1950-60 dönemini “tarih” gözlüğüyle okumalıyız.
EKONOMİ ANADOLU’YA GİRİYOR
DP döneminde halk üzerindeki baskılar kalktı. İktisadi kalkınma Anadolu’ya girdi, halkta nispi bir özgüven yarattı.
Yazar Şevket Süreyya Aydemir, Menderes dönemindeki “sıçrayan rakamlar”ı anlatır:
* 1950’de 130.000 ton olan şeker üretimi 1960’ta 643.000 tona ve fabrika sayısı 4’ten 15-16’ya çıkarılmıştır.
* Çimento üretimi on yılda 400.000 tondan 1.750.000 tona ulaştırıldı.
* Tekstil sanayii kapasitesi 1948’e bakarak 1950’de 105 iken 1960’ta 3.015’e ulaştı.
* Enerji üretimi indeksi 100’den 375’e yükseldi.
* Sanayi genel indeksi 100’den 270’e çıktı.
İlkokullar yüzde 42, ortaokullar yüzde 81, liseler yüzde 115 arttı. Üniversite sayısı 3’ten 6’ya çıktı.
Muhalif gazeteci Metin Toker, “DP yöneticilerinin özellikle Adnan Menderes’in CHP’lilere nazaran daha büyük düşündükleri, daha geniş ufka sahip bulundukları reddedilemez” diye yazar. (DP’nin Altın Yılları, s. 241)
TEK PARTİ KÜLTÜRÜ
Metin Toker’in dediği gibi Bayar, Menderes ve arkadaşları Tek Parti içinden gelmişti, iktidarda Tek Parti gibi davranmaya yöneleceklerdi. Bu doğru tespitte eksik olan, CHP’nin de muhalefette Tek Parti alışkanlıklarıyla davranmasıdır.
Menderes hükümeti, iktidarın ikinci ayında özgürlükçü bir basın kanunu, fakat kavgalar kızışınca 1956’da baskıcı bir basın kanunu çıkaracaktı.
Osman Bölükbaşı 6 Haziran 1956 günü Meclis’te yaptığı ayrıntılı konuşmada 1956 kanunu ile Tek Parti basın kanunları arasındaki benzerlikleri anlattı.
Prof. Ali Fuat Başgil kitap, yazı ve konferanslarında DP’nin de güç tutkusuyla Tek Parti gibi baskıcı davrandığını belirterek eleştirdi.
Öbür yanda CHP lideri İsmet İnönü seçimlerde iktidarı gönül rızasıyla devrettiği halde kısa bir süre sonra tahammülsüz hale gelmiş, çok sert ve kışkırtıcı muhalefet yapmıştır.
İnönü’nün yakın arkadaşı Faik Ahmet Barutçu, DP iktidarına karşı İnönü’nün “kompleksli” davrandığını anlatır. CHP’li Nihat Erim’in anılarında İnhönü’nün darbeyi kışkırttığını yazar. Sosyal Demokrat araştırmacı Tevfik Çavdar CHP’nin çok sert muhalefetinin “doğal oyarak DP’yi de sertleştirdiğini” belirtir. (Türkiye’nin Demokrasi Tarihi, II, s. 41-76)
‘OLAĞANÜSTÜ TEDBİR’
1958’de Irak’ta kanlı bir askeri darbe oldu. Aşırı derecede kutuplaşmış olan Türkiye’de iktidar da muhalefet de bundan aksi yönde etkilendiler. Metin Toker yazıyor:
“Bağdat’ta olup bitenler bunları (iktidarı) fena halde korkutmuş, asaplarını fena halde bozmuş, hepsini olağanüstü güvenlik tedbirlerine sevk etmişti. Muhalefet bunu hissetmişti ve damarlarına basmaktan sadist bir zevk alıyordu.” (İsmet Paşayla On Yıl, 1957,1960, s. 105)
Sadist bir zevk!
DP iktidarının “olağanüstü güvenlik tedbirleri”nden biri, CHP hakkında Meclis Tahkikat Komisyonu kurmasıydı.
Fakat “tedbir” olmadı, darbeyi ateşledi!
Prof. Başgil 1960 Nisan’ında Bayar ve Menderes’e tansiyonu düşürme, Tahkikat Komisyonu’nu derhal kapatma ve muhalefetle uzlaşarak seçim hükümeti kurma tavsiyesini yaptı. Sertlik yanlısı Bayar kabul etmedi, Menderes de ona uymak zorunda kaldı… Feci akıbet geldi, çattı.
TARİHİN DERSİ
Araştıran herkes müttefiktir ki, ülkede kökleşmiş bir anayasal düzen ve siyasetten etkilenmeyecek kadar güçlü ve bağımsız bir yargı olsaydı kutuplaşma o kadar olmaz, 27 Mayıs darbesinin zemini de oluşmazdı.
Fakat Tek Parti’den böyle bir anayasal miras devralınmamıştı.
Düşünün ki, anayasayı tek başına değiştirme gücüne fazlasıyla sahip olan DP, içinde altı ok bulunan 1924 anayasasına dokunmadı!
İnönü daha 1949’da “anayasayı değiştirelim” dediği halde DP yanaşmadı.
DP iktidarı hiçbir zaman “kuvvetler ayrılığı”ndan bahsetmedi.
Netice: Siyasi kavgalar gelir geçer, ülkede mutlaka kuvvetler ayrılığına dayalı, bağımsız yargıya sahip, özgürlükleri kurumlar eliyle koruyan bir anayasal düzen şarttır. O olmadan olmuyor.