MESEM’e karşı çıkmak!..
Nedense bir şeyi eleştirmekle onu düzeltmek için çabalamak arasındaki farkı anlamakta çoğu kez büyük güçlük çekiyoruz. Genel kabul gören bazı yanlışları gerçeğin kendisi, olmazsa olmaz sanmakta da üstümüze yok. Bu nedenle temcit pilavı gibi tekrar tekrar pişirilip önümüze konulan birisi de eğitim.
Konuşuyoruz da, eğitimin amacı ve ne için olması gerektiği konusunda eğitimciler bile anlaşamazken bu millet nasıl bir orta yol bulsun!..
Geçenlerde gazetemizdeki sürmanşetlerden birisi “İşsizlik verilerinde vahim tablo: 2 milyon 525 bin genç ‘boşta geziyor’”du. Başka gazetelerde de “Üniversite Diplomaları Artık Bir İşe Yaramıyor” başlıklı bir sürü haber vardı.
Aynı gün bir lise öğrencisi haberlerden bağımsız yaşından beklenmeyecek bir öngörü ile şu cümleleri kurdu “200 yıl önce birilerinin keyfi için uydurduğu bu sistemde ben neden hayatımı zorla okul denen bu cendereye mahkum etmek zorundayım!”
Mevcut sistemin çarpıklığını bu lise genci fark etmişken neden büyükler fark etmez?
Bunca yıllık birikimim bana şunu öğretti ki; biz Türklerin en büyük sporu kendi kendimizi kandırmak ve bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak.
Ve bunu yapmak için çok da çaba harcamıyor, doğal bir şekilde kendimizi, birbirimizi, başkalarını kandırıyor-kandırabiliyoruz. İnsan kendini kandırmaya başladığı ve her şeyi bildiğini sandığı andan itibaren elbette başkalarını da aynı dünyaya çekmeye inanarak çalışıyor.
Bugün, 200 küsur yıl önce sanayileşen ve modern milliyetçiliği icat eden Batı’nın yeni ürettiği düzenin ulusunu şekillendirmek ve ara eleman ihtiyacını karşılamak için kurduğu okul yapısını aynen kopyalamanın bedelini hep birlikte ödüyoruz. Kurdukları sistem bugün için bile –kendileri için- aksaklıklara rağmen çalışıyor ama bizde ÇALIŞMIYOR.
Çalışmadığını yetkili yetkisiz herkes görüyor ama sanki Berlin’in, Paris’in, Londra’nın arka mahallelerinde imişiz gibi eğitim-okul fetişistliği yapmaya devam ediyoruz.
Meselenin özünü anlamaktan o kadar uzağız ki Almanlara üniversite öğrenci sayımız ile hava atmaya bile kalkabiliyoruz. Halbuki bu kadar üniversiteleşmenin sonucu daha fazla işsizlik ve atıl iş gücü olarak bize dönüyor. Hal böyle olunca da gençler yok yüksek lisans yok doktora eğitimi uzattıkça uzatıyorlar.
Onlar uzatıyor da bizim bu korkunç eğitim fetişizmi ile milletin çocukları da bu çukura yuvarlanmasına izin vermemiz ne derece doğru?
Türkiye’de mevcut eğitim sistemi iflas etmiş durumda ve bu hali ile sosyo-ekonomik şartları geri aileler için çocukta da gereken istidat yoksa okul bir noktadan sonra yükten başka bir şey değil. Okullar bu çocukları gerçek hayattan uzak tutarak ve mesleksizleştirerek hayatlarına onarılamaz yaralar açarken biz tüm bunları gizleyerek “eğitim sizi kurtaracak” yalanını utanmadan her gün tekrarlıyoruz.
Sendikacılık mücadelelerini saygı ile karşıladığım bir eğitim sendikası yoksul ve geri kalmış halk tabakalarının önünü tıkayan mevcut eğitim sisteminin en büyük savunucusu haline gelmesi de bu açıdan gerçekten çok üzücü.
Belki de MEB’in yaptığı en doğru işlerden biri olan MESEM (Mesleki Eğitim Merkezleri) ve Meslek Liselerini daha çekici hale getirme çabalarına karşı çıkılmasını bu nedenlerle anlamakta güçlük çekiyorum. Çocuk işçilik ve istismarı suçlaması ile işin özünü kaçırmak ne derece doğru kimse sorgulamıyor.
Peki, çocukları belli bir yaştan sonra okul içinde zorla tutmak da bir çeşit istismar değil mi? Hele ki ceza-ödül sisteminin tamamen dengesizleştiği, akran zorbalığının zirve yaptığı bugünkü ortamda.
MESEM’lerde bir takım problemler var ve bu problemlerin takibi şart ama bu problem var diye buraları öcüleştirmek ne derece doğru?
Biz eksiklikleri ve yanlışları düzeltmek yerine maalesef bu çocukların geleceklerini kurtarma şansını ellerinden almaya çalışıyoruz.
Kabul edelim ki EĞTİM SÜRESİ ARTTIKÇA ÇOCUKLARIMIZIN %80’İ ASGARİ ÜCRETLİ KÖLELERE DÖNÜŞMEKTE.
Bir de işin şu yönü var, örgün eğitim içinde hem kendine hem okula hem de akranlarına zarar verme potansiyeli taşıyabilecek bireylerin kendileri için bir çıkış yolu bulmaları ve akademik hedefi olan öğrencilerden ayrılmasına neden engel oluyoruz ki?
Zaten bu çocuklar örgün eğitim içinde yapabilselerdi devam ederlerdi.
Devam edenlerin durumu ve okullarımızın perişan hali ortada iken ve eğitimli(?) nüfustaki işsizlik oranı diğerlerinden kat kat fazla iken bu kıyamet neden?
Neyse biz bir ironi ile bitirelim; bir doktor arkadaş eve çağırdığı elektrik tamircisine sadece eve gelme ücreti olarak 800 TL ödediğinden yakınıyordu. Kendisi o kadar yıl okumuş ama bir elektrikçi çırağına sadece sorun tespiti için bu kadar parayı vermek nedense zoruna gitmiş, duyanda sanır hastaları babasının hayrına vizite ediyor…
Temel gibi sormak lazım “doktor olmuşsun da yüzmeyi biliyor musun bari?”