AK Parti, MHP, CHP, yerel seçim?
AK Parti ve MHP arasında başından bu yana ‘stratejik bir ittifak’ olduğu belirtilebilir. 15 Temmuz hain darbe girişimi sonrasındaki süreçle birlikte; içeride ve dışarıda yaşanan belirsizlikler ya da ortaya çıkan zorlu koşulların bu iki partiyi ittifak sürecine doğru ittiği söylenebilir.
Bu konuya devam edeceğim yalnız stratejik ittifak konusunda başka bir sektörden örnek verecek olursak;
Özellikle teknolojik değişimlerin yoğun olduğu bir pazarda firmalar bazen direkt yatırım yapmaktansa maliyetlerini düşürüp esnekliklerini artırmak için ‘stratejik ittifak’ yapmayı tercih edebilirler. Bu ittifaklar ‘pazar belirsizliklerine’ yanıt vermede daha yüksek seviyelerde hız ve esneklik sağlamaktadır. Bir taraftan da belirsizliğin, değişimin yoğun olduğu pazarlarda böylesi ittifakları yönetmek de kolay değildir.
Bu noktada ittifakın kuruluş aşamasında belirlenen ‘ortak stratejik amaçlarda’ zamanla farlılıkların oluşması firmaların yol ayrımı sürecine girdiğine işaret edebilir. Yani stratejik ittifakları yönetmek de beraberinde ‘büyük riskleri’ taşımak anlamına gelir.
Stratejik ittifaklarda iki firma yan yana gelerek tek başına geliştiremeyeceği bir teknolojiyi geliştirebilir. Yani birbirlerini olumlu anlamda tamamlayabilirler. Dolayısıyla ittifakta tamamlayıcılık ve uyum önemli özelliklerdir. Zira ittifak arasındaki uyum ve tamamlayıcılıkta sorunlar başladıysa firmaların da yol ayrımı sürecine girdiği söylenebilir.
Asıl konumuza devam edelim…
Nihayetinde AK Parti ve MHP iki ayrı parti oldukları için başından bu yana aralarında rekabet olması doğaldır. Burada dikkat çekici olan rekabetin şiddetinin son dönemde daha görünür şekilde artmış olmasıdır.
Genelde böyle bir pozisyonda şu sorulur:
İki parti yol ayrımına mı geldi yoksa gün yüzüne çıkan sorunları çözümleyip ittifaka devam mı edilecek.
Devlet Bahçeli’nin bu haftaki TBMM grup toplantısındaki konuşması çok netti doğrusu. Özetle Bahçeli AK Parti’yle yol yürümeye devam etmek istediğini belirtti. Bahçeli’nin “İçimiz kan ağlayarak, ihraç ettiğimiz zatla aynı karede poz verdik” sözünden de anlaşılacağı üzere ittifakın devamı için zorda olsa birçok özveride bulunduklarını belirtti.
Burada gördüğüm baştan belirlenen ortak stratejik amaçların devam etmesi için bazı sorunların görmezden gelinebileceğine işaret ediyor. Yalnız buradaki ‘ortak stratejik amaçlar’ kırmızı çizgi olarak belirtilebilir. Amaçlardaki herhangi bir sapmaya karşı güçlü bir direnç olduğu görünüyor. Bahçeli’nin konuşmasının satır aralarında bu güçlü direnç okunabiliyor.
Bahçeli’nin konuşması sonrasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan 50+1 ya da Bahçeli’nin konuşmasıyla ilgili bir açıklama gelmedi.
Gelinen bu noktada, ittifaktaki taraflar arasında belli rahatsızlıkların mevcut olduğu hâlihazırda biliniyor. Burada bu rahatsızlıkların kaynağında asıl ‘ortak stratejik amaçlarda’ bir yol ayrımına gelindi mi sorusu önemli.
Örneğin AK Parti’nin oylarının belli bir sınıra gelmesi AK Parti için bir kırmızı çizgi olarak görülebilir. Zira bundan sonrası parti için varlık yokluk mücadelesi anlamına gelecektir. Ayrıca AK Parti’den giden oyların karşı bloka değil de MHP ve Yeniden Refah Partisi’ne gitmesi bu partilerin çok başarılı olduğu anlamına gelmemektedir. Burada seçmen ekonomi başta olmak üzere akşamdan sabaha saydığımız birçok olumsuzluklar sebebiyle gücü bırakmadan kendisine yakın iktidardaki diğer partilere yaklaşmaktadır. Öte yandan MHP’ye gönül veren seçmenler nezdinde sahada MHP’nin yöneticilerinden ziyade Üç Hilal’in varlığının devamlılığının önemli görüldüğü belirtilebilir.
Açıkçası şu an sahada bir kaynama yaşanıyor denilebilir. Seçmenlerin genel olarak partilerinden memnun olmadıkları görünüyor. Yaşanan olumsuzlukların kalabalıkları canından bezdirdiği söylenebilir.
AK Parti açısından seçmenler Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı seviyor, onu ayrı bir yerde tutuyor, yalnız yaşadığı olumsuzluklardan ötürü partiyi cezalandırıyor. Bu cezalandırma sorunlar devam ettikçe de giderek güçlenecektir. Diğer taraftan AK Parti’nin ittifakla birlikte konumlandırmasında bazı sorunlar yaşandığı görünüyor. Yani burada sadece ekonomi, hukuk gibi olumsuzluklar değil partinin kimliğiyle ilgili bazı aşınmalarda söz konusu olabilir. Dolaysıyla tüm bunları Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın değerlendirdiği düşüncesindeyim. Ve bunları değerlendirdikten sonra ittifak ile ilgili nasıl yol yürüneceğini göreceğiz.
Görünen o ki, yerel seçimin yakın olduğu bu süreçte Erdoğan’ın bazı konularda elini rahatlatması gerektiği ne kadar önemli ise Bahçeli için de ortak hedeflerin devamlılığı bir o kadar önemli. Şunu da ayrıca belirtmek isterim, Erdoğan için bu ortak hedeflerde bazı değişiklikler gündeme gelebilir sanki. Son olarak yerel seçim öncesinde AK Parti, MHP arasında bir ayrışma olacağını sanmıyorum. Eğer olursa aradaki rahatsızlıkların ne denli derin olduğu anlamına gelecektir.
CHP açısından bakıldığında ise seçmenler hiç olmazsa lider değişikliği olabildi ama henüz bir ‘değişiklik’ olmadı görüşünde. Şu an bazı eleştirilerini Özgür Özel’e zaman vermek suretiyle rafa kaldırmış gibi görünse de sıkıntının devam ettiği söylenebilir. Burada Özel’in performansı önemli. Kurucu bir parti olan CHP’nin kendi değerlerine sahip çıkarak zamanın koşullarına göre uyumlu politikalar belirlemesi isteniyor. Ayrıca kendi çekirdek seçmeni dışında diğer yelpazedeki seçmenlere de seslenebilir. Bunun yapılması demek partinin sağa kayması demek olmadığı düşüncesindeyim. Kendi değerlerine sahip çıkarak diğer taraflara da seslenilebilir. Yani kendisini merkeze alarak, kendi değerlerini bilerek, diğer taraflara da seslenmenin yollarını bulması gerekir. Adı üzerinde kurucu parti. Böyle bir yapıda partinin kendisini sadece bir kesime odaklamasının doğru olmadığı düşüncesindeyim. Böyle olursa da haliyle belli oy oranlarının dışına da çıkamamış olacaktır. Ayrıca burada konu sadece oy oranları değil, burada asıl konu toplumun tüm kesimlerine seslenebilmek. Ki bir siyasi partinin de özünde bunu yapması gerekmez mi? Bu noktada partinin strateji ekipleri, politika yapıcıları bu konular üzerine çalışmayacak da ne yapacak merak ediyorum.
Seçime yaklaştığımız bugünlerde İYİ Parti’nin bir an önce sorunlarını çözmesi gerekmektedir. Saadet, Gelecek ve DEVA Partisi’nin sahanın kaynadığı bugünlerde bazı konular kendilerinin lehine olabilir. Örneğin Cumhur İttifakı’ndaki olumsuz hava rekabet açısından kendilerine olumlu olarak yansıyabilir. Buna göre adımlar atmaları, sahaya, seçmene özellikle seslerini duyurmalarının önemli olduğu düşüncesindeyim
HEDEP ile ilgili olarak ise… Buradaki en önemli sıkıntının Demirtaş’ın sessizliğiyle birlikte partide ‘lider’ eksikliği olduğu düşüncesindeyim. Ayrıca kimlik konuları dışında başka politikaların seçmene duyurulmadığı, söylenmediği düşüncesindeyim. Yöneticiler sahaya bir inseler Kürt kardeşlerimizin ekonomik koşullar ile ilgili ne denli olumsuz etkilendiğini görecekler. Ya da gençlerin gelecek kaygılarının ne denli derin olduğunu görecekler. Birkaç ay sonrası için koşullar nasıl değişir şu andan belirtmek için erken olabilir, yalnız HEDEP seçmeninin yerel seçimlerde partilerine sadakatlerinin yüksek olmayacağı düşüncesindeyim. Bu durum diğer partilere rekabet avantajı sağlayabilir.