Adalet, zulüm ve yoksulluk

“Adalet”, istisnasız tüm toplumlarda en çok kullanılan kavramlardan biridir. Çok kullanılmasına karşılık bu kavramın içeriğine yeterince nüfuz edildiği ve uygulandığı söylenemez.

Hemen hemen hepimiz kendimizle ilgili adalet talebinde bulunurken, bizzat adil olmamız gereken konular üzerinde düşünmez, diğer insanların bizden beklentilerinin farkında olmayız.

Başkalarına yapılan haksızlık veya zulüm bize dokunana kadar sessiz kalır, haksızlık bize dokununca feryat etmeye başlarız.

“Zulüm ile abat olanın” akıbetinin berbat olacağını söyleriz ama zulme itiraz etmeyiz. Zulüm bize gelince de insanların ilgisizliğinden şikâyet ederiz.

Bugünlerde Türkiye’de hemen hemen hepimiz ekonomik sıkıntıları ve yerel seçimler sonrasında gündeme gelen, vergi paketlerini konuşuyoruz. Yanlış yönetim politikaları sonucu yaşadığımız ekonomik sıkıntıların yükünün, dar gelirliye yüklendiğini, yoksulluğun derinleştiğini ifade ediyoruz.

Şikâyet etmekte elbette haklıyız. Ama şu sorunun cevabı üzerinde düşünmeliyiz artık: Ekonomik sıkıntıların artmasında, geçmiş dönemlerde halkın çoğunluğunun yapılan haksızlıklara ve yanlışlara sessiz kalmış olmasının payı yok mu? Bu sonuçtan biz de sorumlu değil miyiz? Dindar olduğunu kabul ettiğimiz halkımızın kahir ekseriyeti, şu ayeti nasıl anlıyor?

Bir toplum kendisindekini değiştirmedikçe Allah onlarda bulunanı değiştirmez. Allah herhangi bir toplumun başına bir kötülük gelmesini diledi mi artık onun geri çevrilmesi mümkün değildir (Rad,11).”

ADALET, SUÇ VE CEZA

Adalet, yapılan güzel iş ve amellerin karşılığının verilmesi yanında işlenen suçların ve suçluların cezalandırılmasını ve masumların/mazlumların haklarının alınmasını, kimseye haksızlık yapılmamasını da içerir.

Cezada adalet olması için, hem suçun cezasız kalmaması, hem de cezanın suçla orantılı olması gerekir. Ziya Paşa orantısızlığı şiir diliyle açıklıyor:

Milyonla çalan mesned-i izzette ser-efrâz,

Birkaç kuruşu mürtekibin câyi kürektir.

Yeni İçişleri Bakanı’nın operasyonlarıyla, Mafya cenneti haline geldiğini gördüğümüz ülkemizde, suçluların etkin bir şekilde cezalandırıldığını söyleyebilir miyiz? Mafyanın bu kadar güçlü hale gelmesinde rolü olan bir tek siyasinin soruşturmaya muhatap olduğunu gördük mü?

Ankara’nın ortasında, kimi devlet görevlilerinin himayesinde gerçekleşen Sinan Ateş cinayetinin gerçek faillerine ulaşılabiliyor mu? Sinan Ateş’in eşi dahil, insanlar adalet arayışı için neden Beştepe’ye gidiyorlar?

Bazı Ak Parti milletvekillerinin ifadelerinde yerini bulan, bizzat cumhuriyet savcılarının yazılı raporlarına konu olan adliyedeki usulsüzlüklerle ilgili nasıl bir işlem yapıldı?

Depremlerde, doğal afetlerde, maden ocaklarında on binlerce vatandaşımız hayatını kaybetti. Denetim kusuru olan kamu yöneticilerinin yargılandığını, hak ettikleri şekilde cezalandırıldığını duyduk mu?

Suç işlediğine dair hiçbir somut bilgi, belge bulunmayan yüzbinlerce insan, KHK’lar ile, yargılanmadan, “terörist” damgası vurularak bir gecede sivil ölüme terk edilirken, bu haksızlığa kimler itiraz edebildi?

En üst hukuki makam olan Anayasa Mahkemesi kararlarını hiçe sayan hakimler hakkında işlem yapılmasını bir yana bırakın, bu hakimlerin ödüllendirildiklerine şahit olmuyor muyuz?

Bütün bunlar yaşanırken halkımız bu konulara ne kadar ilgi gösteriyor? Özellikle muhafazakâr aydınlarımız, STK’lar üç maymunları oynamıyor mu?

ADALETE UYMAMAK DÜZENİ BOZAR

Zulmeden ve zulme sessiz kalan topluluklarda düzenin bozulduğu ve toplulukların türlü sıkıntılara (belalara) muhatap olduğuna Kur’an, hadis ve diğer dini kaynaklarda sıkça rastlanır. Mü’minun Suresi 71. Ayeti ve Fecr Suresi’nin 6-14. Ayetleri örnek olarak gösterilebilir.

Hz. Peygamber de haksızlık ve kötülükler karşısında sessiz kalınmamasını sıkça hatırlatıyor:

" İçindeki zayıfların, incitilmeden haklarını alamadıkları bir cemiyet iflah olmaz."

“Sizden önceki insanların helâk olmalarının sebebi, aralarında ileri gelen (zengin) kimseler hırsızlık yapınca suçun cezasını vermeyip zayıf (ve fakir) kimseler hırsızlık yapınca ceza uygulamalarıdır.”

"İçinizden biri bir kötülük görürse onu eliyle, buna gücü yetmezse diliyle değiştirsin; buna da gücü yetmezse kalbiyle (ona karşı kin ve nefret beslesin). Bu ise imanın asgarî gereğidir."

CHATGPT ZULÜM VE YOKSULLUK HAKKINDA NE DİYOR?

Yapay zekanın kullanımı inanılmaz derecede artıyor. ChatGPT’ye, “zulüm ile yoksulluk arasında bir bağlantı var mı?” şeklinde bir soru sordum.

Cevap uzun olduğu için tamamını yazmak yerine sonuç bölümünü sizlerle paylaşıyorum:

Sonuç olarak, zulüm ve yoksulluk arasında karmaşık ve karşılıklı bir ilişki bulunmaktadır. Zulüm, yoksulluğu artırırken, yoksulluk da zulme maruz kalma riskini artırabilir. Bu döngüyü kırmak için hem sosyal adaletin hem de ekonomik eşitliğin sağlanması gerekmektedir.

HUKUK DEVLETİ OLMAKTAN SÜRATLE UZAKLAŞIYORUZ

Karar’da yayımlanan 09.10.2023 tarihli yazımızda, AİHM’nin Yüksel Yalçınkaya kararı vesilesiyle, bir an önce hukuk devleti ilkelerine geri dönmemizin önemine işaret etmiştik.

Geçen dokuz ayda hukuk devletine dönüş bir yana, tarihimizde ilk defa, Yargıtay’ın, Anayasa Mahkemesi ile çatışmasına ve iki yargı organının mahkemelik oluşuna tanık olduk.

Mehmet Şimşek ne kadar önlem alırsa alsın, “adalet” ve “hukuk” bacağı eksik olan tedbirlerle ekonomik sıkıntılar giderilemez.

Bu süreçte halkımızın da her türlü haksızlığa karşı sivil tepki koyarak, adalet arayışında olanlara destek vermesi, “adil yönetim” ve “hukuk devleti” talebine sahip çıkması gerekir.

Halkımız sessizliğini korur, yöneticilerimiz de hukuk devletinden uzaklaşmaya devam ederlerse alınacak önlemler kalıcı çözümler getiremez, fakirleşmeye devam ederiz.

Umarım, varsa(!), devlet aklı galip gelir de çöküş sürecini durdurur, onarım sürecini başlatırız.

YORUMLAR (35)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
35 Yorum