Tek hakiki sanat: Şiir
Neden böyle söylüyorum? Şundan: Sanatın dili ve düzeneği global dünya sermayesinin piyasası tarafından kapıldı. Sanatın dili, üslubu, varoluşunun temelinde bulunan nedenler piyasanın mantığı tarafından deşifre edilerek ele geçirildi. Şimdi sanatsal ve estetik bir piyasa var. Sanatın imgeleme sistemi deşifre edilip ele geçirildiği için bir zamanlar sadece sanatın uhdesinde bulunan gerçeklikler piyasanın hizmetine sunuldu. Bilirsiniz sanat imgelerle çalışır. Şimdi artık piyasa da imgelerle çalışıyor. İnsanlara pantolon, gömlek ya da saat satılmıyor da onların çağrıştırdıkları, mesela özgürlük, dik başlılık, idealizm ve hatta başkaldırı satılıyor. Alıcılar kendilerini piyasanın yarattığı imgeler doğrultusunda tanımlıyor ve o doğrultuda düşünüp davranmaya başlıyorlar. Bütün markalar kendilerine özgü imajlar geliştirme peşinde. Piyasanın en önemli kaygılarından biri bu.
Peki, şiir de bu durumdan nasiplenmiyor mu? Evet, elbette nasipleniyor. Diğer bütün sanatların şiirselliği şiirden ödünç aldığını bildiğimize göre, hayali de olsa bir imgenin (ben buna meta-imge, üst-imge diyorum) yaratılıp kapitalist sistemin hizmetine koşulmasında şiirin de kendi ölçülerine göre bir katkısı olmuş olmalı. Evet, gerçekten de bu böyle oldu. Şiirin varlığının göstergesi ve belki de temeli olan şiirsellik sistem tarafından kapıldı; şiir şiirselliği sisteme kaptırdı. Şiirin günümüzde bu denli bocalamasının nedeni belki de dünyanın her tarafının salya sümük bir şiirselliğe bulanmış olmasının karşısında içine düştüğü şaşkınlık ve çaresizlik ve hatta çıkışsızlıktır. Şiirsellik her yerde ama gene de ortada şiir yok, şiir kayıp. Böyle bir durumda şiir, şairler ne yapacak? Şiir yazarak piyasanın mantığı tarafından ele geçirilmiş olan vıcık vıcık şiirselliği mi yaygınlaştıracaklar, yoksa aman sende deyip her ne olursa olsun kendilerinden geçmiş olmak için her ne olursa olsun şiir yazmaya devam mı edecekler?
Ben şairleri buradan piyasadan uzak kalmaya, içe çekilmeye, neredeyse bir yer altı topluluğu gibi kapanmaya çağırıyorum. Daha önce de demiştim: Şimdi en devrimci şair, (eğer yazdıkları sistemin hizmetine koşuluyor, sömürülen insanlara hayali bir mutluluk vaadi sunulmasında kullanılıyor ise) yazmayan şairdir. Bugünkü şiir zaten iyice kendinden geçmiş, uyuşmuş olan insanların kendilerinden bir kez daha geçmelerine hizmet ediyorsa asla yazılmamalıdır. Şiir sermaye tarafından talan edildi, şimdi de şairler şiiri talan ediyor. Şairler de şiire ihanet ediyorlar. Halbuki şiir hakikati olduğu gibi içinde barındırabilecek, ona varlık kazandırabilecek tek sanattır. Sanırım çoğu şairimizin şiirin bu önemli özelliğinden de haberi yok. Onu eğlencelik, vıcık duygusal bir etkinlik olarak görüyorlar. Her şiir yazana da şair denmez zaten.
Bu duruma şiirin verebileceği tek karşılık zannımca iyice atomlaşmaktır. Atomlaşmaktan kastım yoğunlaşmak, içeri dönerek katılaşmak, ele geçirilemez bir dil ve sentaks bulmak (tıpkı bir şifre gibi) ve bunu açıklamamaktır. Sistemin mantıkçıları akıllıysa şairler daha da akıllıdır. Şiir böyle bir reaksiyon gösterebilir, zira iyi şiir kendinden başka hiçbir şey söylemez, kendinden başka hiçbir şey göstermez. Zira kendisi zaten gerçeğin kendisidir, daha ne göstermeli ki! Şiir kitaplarının maddi olarak büyük bir kazanç getirmediği, zaten şiirselliğe bulanmış ve onun tarafından manipüle edilen okurların şiir kitabı okumaya gerek duymadığı günümüzde, alışılagelmiş, yüzyıllardan damıtılarak ulaşılmış olan şiirsellik de sistem tarafından soğurulmuş olduğuna göre şiirin önünde kendini dönüştürebileceği boş bir an ve yer bulunuyor. Bu bağlantısızlık anında yeniden güç toplayıp, kendi kendisine, demem o ki kendi şiirselliğine de başkaldırarak yeni bir şiire evrilebilir. Bu şiir şimdiki şiir olmayacaktır. Bu duygusallıkla, bu şiirsellikle hiçbir ilgisi olmayacaktır bu şiirin. İlk yazıldığında şiire benzemeyecektir, ne biçim ne de öz olarak; ama işte asıl şiirin ta kendisi olacaktır yine de.
Diğer sanatlar sistem tarafından mala dönüştürülebiliyor. Para ediyor. Şiirsellik de para ediyor, ama yine de şiir para etmiyor. Şair şiirden para kazanamaz, dolayısıyla onu satamaz. Ancak şiirselliği satabilir. Onlara da şair demiyoruz. (Bu kişiler önümüzdeki yazılarda açıklayacağım.) Şimdi yapılacak şey asla kendinden başka hiçbir şeye yaramayan, kendisinin dışında başka bir hayali dünya işaret etmeyerek kaskatı bir şekilde sadece kendisini gösteren, kendisine gönderen bir şiir yazmaktır. Tek hakiki sanat her şeye rağmen gene de şiirdir. Çünkü bir tek o kendini yeniden yaratabilir.
LOU-ANDREAS SALOME’DEN NIETZSCHE Kitabı
Kitap Nietzsche’nin aşkla bağlanmış olduğu Salome’ye mektubuyla başlıyor. Demem o ki daha bu mektupla kitabın felsefe tarihinin bu en yıkıcı, kıyıcı ve şiddetli filozofuna soğuk ve kaskatı kesilmiş felsefi argümanlarla yaklaşılmış olan bir kitapla karşı karşıya değiliz: Bu kitapta insan (ve âşık) Nietzsche’nin kişiliğinden ve yaşamından fışkıran felsefesine daha samimi ve başka türlü yaklaşıldığı beklentisine kapılıyoruz, ki bu her anlamda doğru bir tespittir.
Nietzsche’nin mektubu şu sözlerle başlıyor: “Sevgili Lou, felsefi sistemleri yaratıcılarının kişisel kayıtlarına dönüştürmek fikrin, ‘kız-erkek zihin kardeşliği’nden yükselen bir fikir doğrusu. Basel’de ben de tam bu anlayışla antik felsefe dersi veriyordum. Beni dinleyenlere ‘Şu ya da bu sistem reddedilmiş ve ölüdür fakat sistemin arkasındaki kişi reddedilemez ve o kişi öldürülemez,’ derdim, örneğin Platon.” Bu işte felsefesinin arkasındaki Nietzsche’nin bütün düşüncelerinin yaşamından kaynaklandığını ima eden kritik bir söz. Dorudur, Nietzsche kanıyla canıyla düşünmüş, düşüncesi her zaman sanata yaklaşmış, kendini kanırtarak yazmış bir filozoftur. Fragmanlar şeklinde yazmasının da onun ilhama ve çağrışımlara dayalı düşünüp yazdığının en büyük kanıtıdır. Biçim, öz’ün zoruyla oluşmuştur. Öz’ün doğal bir uzantısıdır.
Nietzsche üzerine sayısız kitap yazıldı, bende bunların bir kısmını okudum, ama hiçbir bu denli kanlı canlı ve samimi değildi. Bu kitapta insan Nietzsche’nin nasıl da filozof Nietzsche’den ayrılamayacağını bir kez daha göreceksiniz.