İyimserlik bir ekonomi olabilir mi?
Birbirini tekzip eden ve esasen hiçbiri sistem bütünlüğüne sahip olmayan modellerden sonra ekonominin gelip dayandığı nokta iyi niyet, dilek ve temennilerden ibarettir. Çin modeli, Türkiye modeli, ihracat artırma modeli, Lira’yı değersizleştirme modeli derken elde kalan şey, adına model demenin imkansız olduğu Kur Korumalı Mevduat problemi oldu. Onun akıbeti hakkında hayırlı konuşan bir ekonomist de bulunmuyor. KKM atsan atılmaz, satsan satılmaz bir enstrüman ve en azından seçime kadar sonlandırılması imkansızdır. Çünkü, KKM biterse Türk Lirası’nın gideceği yer döviz, dövizin gideceği yer ise belli değil…
Peki, kötüleşen rakamların kaynağında yatan, göstergeleri yüzüne bakılmaz hale getiren temel tercihleri sorgulamanın bir anlamı var mı? Herkes yoruldu… Şimdiden sonra makulü anlatmak herhalde işe yaramayacak. Faiz sebep enflasyon sonuç, ısrarını tartışmayalım. Veya ihracat, vergi, döviz tedariki ve istihdam başta olmak üzere bütün yükü serbest piyasanın sırtına yüklerken serbest piyasa kurallarının birer birer aşındırılmasını…
Büyük bir maliyet ve risk karşılığında oynaklık dengelendi ama kur yüksek yerde asılı kaldı. Enflasyon ise yüksekten yükseğe sıçrayıp ilerliyor. Denenip bir kenara kaldırılan modellerden birine göre ihracatı artırıp ithalatı azaltarak cari açığı kapatma planı vardı; o da işlemez oldu. Hesap birkaç ayda bozuldu; açık artmaya başladı. Merkez Bankası rezervleri ise en son -57 milyar Dolar seviyesindeydi. İddia o ki arka kapı işlemlerine döviz dayanmıyor. KMM’nin dövizi dengeleme enerjisi yeterli olmuyor demek.
Rakamların hülasası ve özetin özeti, bugün ekonomi yönetiminin elinde kalan tek sermaye aşırı iyimserliktir.
Elbette iyimserlik bir ekonomide gereken unsurlardan birisidir. Eğer ekonomi yabancı kaynağa mecbursa, üretim kapasitesi düşükse, işsizlik, faiz, kur ve enflasyon sorunu yaşıyorsa; bu durumda gerçekçi bir program uygulayıp toplumu ikna eden hükümetin iyimserliğe hakkı vardır. Popülizm yapılmıyorsa, güven veriliyorsa piyasa da ekonomi yönetimine bu krediyi tanıyacaktır. Yani, iktidar iki kere ikinin dört ettiği gerçeğine sadık kalıyorsa iyimser olmayı hak eder. Sonuç başarılı veya başarısız olabilir ama işin gereğini yapmak saygı da uyandırır. Ancak tercih edilen yol bu olmadı. Bazen komploların peşinde, bazen de çaresizlikle hata üzerine hata yapıldı. Her hatadan sonra model değişti ve geriye dilek ve temenniler kaldı.
Bugünkü tablo, iktidarın iki kere ikinin dört ettiğine inanmadığını gösteriyor. Olmadık aritmetik hesaplarla riski artırıyor. Enflasyon bu yıl dilediğince artacağı için gelecek yıl baz etkisi nedeniyle nasıl olsa düşecek hesabı dışında elde bir plan bulunmuyor. Ama herşeyin tam da seçimlerden bir ay önce gelecek yıl Mayıs ayında düzeleceğini söylemek de inandırıcı olamıyor. Zira, umutlar baz etkisine o kadar bağlanmış ki gelecek yıl Mayıs ayına kadar yaşanacaklara dair bir risk analizi bulunmuyor. Ekonomi yönetimi bir yandan dünyanın da sıkıntıda olduğu propagandasına ağırlık veriyor ama aynı dünyada yaşanan ve Türkiye’nin dış ticaretini sarsacak gelişmeleri hesaba katmıyor.
Bilmem kaçıncı defa tekrarlanan temennilerle şimdiye kadar birkaç defa düşmüş olması gereken enflasyon için yeni vaatlerde bulunmak bu yüzden iyimserlik sayılmıyor. Sorunları ötelemek, gerçeğe gözlerini kapatmak veya problemden kaçmak denilebilir ama iyimserlik kesinlikle değil. İyimser olmak için bile önce biraz kötümser yani gerçekçi olmak gerekiyordu; böyle bir aşama yaşanmadı.