Hazine Bakanı kadar Milli Eğitim Bakanı’nı da merak etmedikçe...
Hazine bakanlarının kim olduğu ve ne söylediğinin çok önemli olması, ağzından çıkan her kelimeye dikkat kesilmemiz ama kim olursa olsun Milli Eğitim Bakanı’nın böyle heyecan yaratmaması üzerinde biraz düşünelim. Yahut Merkez Bankası’na atanan bürokratların liyakati bütün yurtta sevinçle karşılanırken, eğitimdeki atamalardan kimsenin haberdar dahi olmamasını konuşalım.
Böyle olması; eğitimdeki problemin, krizin, hatta buhranın ekonomiden daha az olduğunu gösterir mi?
Çocuklar okula gidiyor, milyonlarca genç üniversitede okuyor diye bir eğitim sistemimizin olduğuna hükmedebilir miyiz?
Eğitimde ne olup bittiğinden, haberdar mıyız? Gözünü kur, borsa, faiz tabelalarından ayırmayanlar, eğitimdeki temel göstergelerin seyrinden haberdar mı?
Ekonomideki rakamları biliyoruz. Enflasyon, faiz, kur ve bir dizi makro ekonomik gösterge neredeyse herkesin ezberinde. Her türlü politika uygulandı ve bir türlü toparlanamadı. Şimdi, artık bir politika denemek yerine, alfabenin ilk harfinden başlamak gibi bir yol tutturmaya karar verildi. Adına “rasyonel” denilen; yani “bundan sonra makul mantıklı olacağız” diye tarif edilecek bir yola girildi. Birbirinden tutarsız planlar ve programlarla ülkeyi krize sürüklemek yerine, şimdiden gayrı iki kere ikinin dört ettiği gerçeğiyle mücadele edilmeyecek ve sadece bu sayede bile işlerin yola girmesi mümkün olacak. Güzel…
Peki eğitimde durum nedir bilen var mı? Bu meseleye kafa yoran Taha Akyol’un “En büyük tehlike” başlıklı yazısında bu soruya verilmiş acı cevaplar var. Oradan özetle aktarıyorum:
“YKS sonuçları açıklandı. Sonuçlar vahim. Yarınki Türkiye’yi oluşturacak bugünkü öğrenci nesil, Türk dili ve edebiyatı alanında 24 test sorusundan ortalamada sadece 5.8’ine doğru cevap verebilmiş! Son açıklanan YSK puanlarında, Tarih’te 10 soruda doğru cevap 1,7’den ibaret... Coğrafya’da 6 soruda 1.3…
Türkiye’de PISA benzeri “Akademik Becerilerin İzlenmesi ve Değerlendirilmesi” (ABİDE) araştırması vardır… ABİDE’nin 2019 raporundan: “Türkçede öğrencilerin yüzde 66,1’i orta düzey ve altında. Bu öğrenciler deyimleri, atasözlerini, hiciv ve nüktelerdeki mesajları anlayamıyor. Neden-sonuç ilişkisi kuramıyor.” (3 Temmuz 2019)
Türkiye Bilimler Akademisi adına Prof. Dr. Ufuk Akçiğit ve Dr. Elif Özcan-Tok tarafından yapılan “Türkiye Bilim Raporu 2020” adlı araştırmaya bakalım: 1985 yılında Türkiye ve Güney Kore’de 1 milyon kişi başına düşen bilimsel yayın sayısı aynı seviyelerde bulunmaktadır. 2015 yılına gelindiğinde ise Güney Kore’de bu oran Türkiye’deki rakamın 3 katından fazlasına ulaşmıştır…”
Bu veriler eğitimdeki büyük problemin sadece bir kısmını anlatıyor. PİSA testi sonuçları, uluslararası üniversite kalite sıralamaları ve diploma değerleri açısından tablo daha da vahimdir.
Temel eğitimde niteliksiz yetişen öğrencilerin üniversitede de aynı yoldan yürüdüğü biliyoruz. Sonuçta, ortaya yıllarını okulda geçiren ama bir şey öğrenemeyen, öğrendiğini analiz edemeyen, tartışmayan, araştırmayan, sorgulamayan ve bilimden nasipsiz bir nesil çıkıyor. Bugün artık sayıları sınırlı üniversitelerin sınırlı bölümleri hariç, gerçek anlamda bir üniversite eğitiminden söz edemiyoruz. Mesleki eğitim ise malum, bitkisel hayata girmiş durumdadır.
Hazine Bakanı’nı nefesimizi tutarak izlemeye devam edelim ama bilelim ki Eğitim Bakanı’nı da böyle takip edip aynı merakla izlemediğimiz müddetçe hiçbir ekonomi politikası Türkiye’yi zenginleştiremeyecektir. Meselelerin temelinde yatan eğitim problemine sahici şekilde el atılmadıkça, ne yabancı sermaye ne döviz rezervi, ne gaz, ne petrol ülkeyi güvenli limana taşıyacaktır.
Bir yandan ülkedeki bilim üretimin ve dünya literatürüyle yarışma sorumluluğunu taşıyacak, öte yandan Türkiye’nin kalkınma, üretim ve rekabet gücünü sırtlayacak iyi eğitimli nesillere ihtiyaç her gün biraz daha artıyor. Eğitimde kaybolan yılların maliyeti; yani genç nesilleri eğitememenin faturası ağırlaşıyor. Ne hazin ki ülkenin topyekûn kalitesi eğitimsizlik yüzünden düştükçe, siyaset ve medya dahil bunu umursayanların sayısı azaldıkça azalıyor.