Başka işimiz mi yok?

Bazı kavramları, normları veya değerleri veyahut hepsini; hatırlatmak, konuşmak, bilhassa da tekrarlayıp durmak sıkıcı gelebilir. Gündelik hayatın içine sızan ve her fırsatta başkaldıran böyle cümleler bazılarımıza duyma zevki vermeyebilir. Dikkat çekici de olmayabilir.

Hukuk, özgürlük, liyakat, empati, demokrasi, birlikte yaşamak, hoşgörü…

Nedir bu durup durup ülkenin hukuk devleti olması gereğini söylemek? Şeffaf ve hesap verebilir; yetmedi bir de öngörülebilir kamu yönetimi istemek. Daha iyi bir demokrasiden bahsetmek. İfade özgürlüğü diye tutturmak… Üstüne bir de devletin işine karışıp liyakat ve ehliyetten dem vurmak.

***

Bu bahsi açıp duranların başka işi mi yok? Bizim başka işimiz mi yok?

Yok.

Esasen, bir devlet hukuki olmak, şeffaf olmak gibi özellikleri kaybetmişse veya hesap verebilir, denetlenebilir olmaktan çıkıp liyakati de terketmişse, başka işe bakmanın lüzumu kalmamıştır. O ülkede tek mesai, hukuku ve beraberinde yürüyen bütün değerleri ayağa kaldırmak olmalıdır. Gerekirse fazla mesai yaparak… Ki, fazlasıyla gerekiyor.

Nasıl ağır bir hastalık için yapılan uyarılara “Tamam, tamam anladık, uzatma” diye kulak tıkanamazsa, bir ülkenin demokrasi ve hukuk eksikleri için dile getirilen şikayetlere de burun kıvrılamaz. Hastalıktan korunmak adına yol gösteren ve bünyeyi güçlendirmek için tavsiyelerde bulunanların çabası ne kadar değerli ise, ülke için hukuk isteyenlerin gayreti de o kadar değerlidir. İkincisi birincisinden daha az hayati değildir.

Gelgelelim, Türkiye’nin bütün bu standartların eksilmesi ve gerilemesinden dolayı kaybettiği değerlerin telafisi de imkansızdır. Ekonomik, kültürel, politik, diplomatik kayıplar hem bugün hem gelecek için kaygı verici boyuttadır. Bugünden atılmayan adımların yarına maliyeti ölçüldüğünde ve kaçan fırsatların maliyetini hesap edildiğinde iş işten geçmiş olacaktır. Ülkenin milli gelirde ve dünya liginde önce yerinde sayıp şimdi gerilemeye başlaması, hukuk, eğitim, yolsuzluk, şeffaflık listelerinin tamamında en kötü sıralara demir atması boşuna değildir. Bir ülkeyi değerli kılan temel değerlerin hepsinde sorun yaşarken işlerin yolunda gitmesini bekleyemeyeceğiniz gibi rakiplerinizin de soluklanıp avans vermesini bekleyemezsiniz.

***

Demokrasi ve hukuk ancak günü kurtaracak kadar varsa ülke de ancak bugünü yaşar; yarının dünyasına rezervasyon yapamaz. Şimdilerde, yakın tarihin iyi şeylerinden miras son meyveleri tüketiyoruz ama sepette geleceğe bırakacak çok şeyimiz kalmadı. Üretemeyen bir ekonomi, kötünün kötüsü betonlaşma, tepe taklak giden bir eğitim ve bırakın dünyayı kendi vatandaşına dahi güven vermeyen bir hukuk sistemi… İlaveten hep daha çok borçlanma mecburiyeti. Al, topla bunları da büyük ülke ol, bölgeye nizamat ver, dünyaya tafra yap…

Bu ülkenin aydınlarının sabah akşam temel değerleri dile getirmekten başka işleri olamaz ve olmamalıdır. Böylesi bir faaliyet sanılanın aksine entelektüel gösteri değil, bizatihi daha iyi beslenme ve daha kalıcı refah adınadır ve de onun gereğidir. Demokrasi karın doyurur… Hayalini kurduğumuz güçlü ülkenin tek inşa yoludur. Başka bir yolu da yoktur. Dağ, taş, petrol ve maden fışkırsa bile yoktur.

YORUMLAR (35)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
35 Yorum