Sonrası
Bir şeyin öncesi ile sonrası, ve daha öncesi ile daha sonrası arasında değişen ve değişmeyen şey nedir?
Tarih denilen tuhaf algımetre zamansal olanı nasıl ölçmekte, hangi gölgeleme ya da abartma efektleriyle o ‘bir şeyi’ bize iletmekte?
15 Temmuz gecesi aradan geçen bu kadar süre içinde nereye oturuyor, ölçebiliyor muyuz?
O gece bankamatik kuyruklarında beklerken darbe için kışlalardan çıkan tankları alkışlayanlar ile, tankların topları karşısında dimdik duran veya aldığı bir topla, mermiyle bu dünyadan ayrılan bilinç aynı şey mi?
Aradan geçen süre içinde 15 Temmuz melanetinin açtığı yara veya dirilttiği bilinç insanları, toplumu nerede birleştirdi ya da ayırdı?
Dile getirilemeyen kutuplaşma nihayet 15 Temmuz’la kendisini net ifade edebileceği bir imkân mı buldu?
15 Temmuz darbesinin karşısına hesapsız kitapsız derin bir bilinçle çıkan ve jetlere, tanklara, toplara, ağır silahlara pervasızca bakan, onları çıplak elleriyle durduran bu halkın inşâ ettiği varoluş; aradan geçen süre içinde nereye oturdu, evrildi?
Siyasetin ya da toplumsal mühendislik odaklarının 15 Temmuz’u araçsallaştırması mı daha öncelikli konumda, yoksa 15 Temmuz ruhunun Türkiye’yi yeni bir bilinç katına yükseltmesi mi?
15 Temmuz sonrası askerî ve sivil bürokraside yaşanan alt üst oluşlar ve yargısal süreçlerin sağlıklı ya da sağlıksız işleyişlerinin sonuçları tartılabildi mi?
Her şeyi geçelim, şimdi 15 Temmuz bağlamında bütünüyle emniyette ve rahat olduğumuzdan söz edebilir miyiz?
Sorular sordum ve cevaplarını bilmiyorum.
Allah bu Aziz Milleti muhafaza etsin.
Sarılın etiketlere
Marka takıntısı vefat eden kişiyi yâd ederken bile önce sürdüğü arabanın hangisi olduğunu söyletiyor. Halbuki üretilen her şey fabrikadan markayla çıkar. Üstüne basa basa markalı mı diye sormaya ne hâcet. Aldığımız ürünün parasını verip bir de üzerimizde etiketiyle seyyar reklamını yapacaz ha yemezler! Hatta şey mümkünse ülkede bir tane marka olsun ve bir fırtına gelip etiketleri uçursun
Not: Takıntılı olup olmadığını anlamak için şu testi kendinizde uygulayın
beğendiğin bir gömlekten iki tane var birinin yakasında markanın Amblemi mevcut diğerinde yok hangisini alırdın?
Akmayan sular
Dönüp dolaşıp yazmadan edemiyorum, yazıyorum da ne oluyor? Hiç.
Çeşmelerden sular akmıyor ve bunu kabullenemiyorum.
Dünyanın yüzde yetmişi su diye öğretiyoruz çocuklara. Sonra çeşmelerin, sebillerin şehrinde bir tane içilecek çeşmeyle karşılaşmadan dolaşıp duruyoruz plastik şişelerdeki su ile.
Belki bazı şeyler bunun için olmuyor.
Belki bazı şeyler çürüyorsa bu hayatın kaynağı su ile buluşmadığı için çürüyor.
Bir devlet, bir belediye, bir idare, bir ilgili birim çeşmeleri akıtmalı. Kedinin, köpeğin, kuşun ve insanın da elbet su içme hakkı gerçekleşmeli.
Nasıl kaybettik çeşmelerimizi? Suyumuzu nasıl kaybettik?
Gâvur illerinde bile akıyor sular. Akıtın şu çeşmeleri artık yâ hu.
S 400’den, F 35’ten daha önemsiz bir konu değil bu.
Sakarya’daki muhteşem hareket
Sakarya’da bir gurup gönüllü iyil insan bir araya gelip Velhasıl İnsan isimli bir hareket kurdu.
Hareket diyorum, çünkü hiç yerinde durmuyorlar.
Sakarya’daki bütün yetim çocuklar onların radarında. Her gün bir veya birkaç yetim çocuğun doğum gününü kutluyorlar, gidip sarılıyorlar, pasta, balon, oyuncak, kitap dağıtıyorlar.
Bazan çeşitli mülteci kamplarına gidip yapıyorlar bunu, şehir dışına çıkıyorlar, hatta ülke dışına.
Yetim çocukların başını okşuyor ve gülümseyerek kalbini genişletiyorlar. Bu hareket ne kadar güzel, anlamlı ve değerli ölçemiyorum.
Allah güçlerini arttırsın.