Mutsuzluk kalır
Her kulun bir derdi varmış; değirmencininki de su” derdi eskiler. Ya yeldeğirmeniyse!
Hastanede onkolojide yatan bir hastanın gezindiği uzaylar ile, kozmetik mağazasında uygun far arayanın dünyası aynı olabilir mi?
Sabahın köründe kalkıp mızmızlanarak okula giden ufaklığın derdi ile birazdan seçmenlerine bir konuşma yapacak olan siyasetçinin derdi de başka.
Varlığından sadece kendi başımıza geldiği zaman haberdar olduğumuz dertlerin yanında, bir de hiç adını bile duymadığımız dertler var. Makro-mikro dertler, dağına göre kar.
“Çok hassas olma, her şeye üzülürsün, herkes de seni üzer” demişti bir adam bir gence. Bu mümkün bir istek miydi, o genç hassas olmamayı nasıl becerecekti, bilemiyorum.
Dertle, kasıntı bencil karamsarlığı ayırabilmeli. “Mutsuzluk” şeklinde ifade edilen ve kanaat etmemeden tutun ileri düzeyde bencilliğe kadar çeşitli şiddetlerdeki egoist yetinmezlikler insanı dertli yapmaz, “mutsuz” yapar.
İnsandaki aptallık dâhil hiçbir özelliği küçümsememeli.
Dünyanın genel akışı içerisinde aptalların mı yoksa akıllıların mı daha etkin olduğunu savaşlarla birlikte düşün.
Şeyi de düşün: Hz. Mevlâna kendi dervişlerinin mutlaka bir meslek sahibi olmalarını isterdi. Sadaka almalarını değil, vermelerini öğütledi ve onlara dilenciliği de yasakladı.
Sadece “Veren el alan elden üstündür” ilkesini uygulamaya çalışsak bile ne çok şey değişecek. Ama yapar mıyız? Yapmazız.
Her şey geçer, mutsuzluk geçmez, bunu hak ediyorsun dostum.
Nevzat Kösoğlu’na rahmet
Anadolu’nun h en yerli aydınlarından olan Nevzat Kösoğlu Bey vefat etti. Eserleriyle, yayıncılığıyla, siyasal mücadelesiyle ülkemize;milletimize iftihar edilecek hizmetler sunmuş olarak. (…)
80’li yılların ortalarında Ankara’da üniversite öğrencisiyken yaşadığım maddî zorlukları aşmak için yarı zamanlı da olsa bir iş bulup çalışarak okulu bitirmek istedim. İş bulmama yardımcı olacağını düşünen bir arkadaşın tavsiyesi azerine kendisini ziyarete gittim. Param oldukça uğrayıp kitap aldığım Ziya Gökalp caddesindeki An-Da Kitap Dağıtım’da, arka taraftaki özel bölmede oturuyordu.
Kendimi tanıtıp konuyu açınca büyük bir üzüntüye kapıldı. Cezaevindeyken de, çıktıktan sonra. Kendisini hemen hemen arayıp soranın bulunmadığını, bana yahut başkasına yardımcı olabilecek imkâna sahip olmadığını ve fakat bizlere yardımcı olmanın aslında kaçınamayacakları bir görev ve sorumluluk olduğunu söyledi. Bu sırada ağlamaya başladı. Adeta dolu bir bardağa son damla eklemiştim.
Çıkışta beni uğurlarken içtenlikle boynuma sarıldı. O sırada elini göstermeden, cebime soktuğunu hissettim.
Cebeci’ye doğru yürürken çıkarıp baktım. Tedavüldeki en büyük banknottan iki adet parayı kıvırıp cebime sokmuştu. Bu sefer ben ağlamaya başlamıştım.
Mekânı cennet, yoldaşı Resulullah olsun. Şaban Abak-Taze Söğüt Dalından Düdük Nasıl Yapılır? Altiva Kitap
ANONS
“Varıp padişahan
ferman getirdim
Herkes sevdiğine sarılsın diye”