İstanbul’daki hukuk kuşu
Sandıklardan çıkacak sonuç için iki tür beklenti vardır: Temenni ve hukuk.
Herkes ister ki kendi tuttuğu takım şampiyon olsun. Ama kupa bir tanedir. Mazbata da öyle.
Mazbatayı hukukî süreç sonunda alır ve Başkan olursunuz. Mazbatayı almadan başkancılık oynamak da bir tercihtir ama bazı illetleri içinde taşır.
Türkiye’de çok iyi işleyen iki üç müesseseden biri olan seçim sistemi kuşku yok ki seçimle ilgili her tür itirazı değerlendirip sonuçlandıracak şeffaflık ve yetkinliğe sahiptir. İstanbul seçimlerinde ortaya çıkan ve bir haftadır ana gündem olan durumun arka planının aydınlatılması da umarım mümkün olur.
İstanbul başkansız kalmaz.
Ama benim derdim çeşmelerin akıp akmayacağından başlayarak İstanbul’un çok boyutlu sorun ve imkânlarına rantiyeden azade bakılıp bakılamayacağı.
Bu seçim Türkiye siyasal tabanındaki çok parçalı yapıyı iki ana blok hâline getirme yolunda bir aşamayı daha geride bıraktı. Oluşan bu bloklardan birinde şimdilik kimi çarpıklıklar varsa da, önceki seçimle birlikte düşünüldüğünde yeni sistemin bir sınavı daha geride bıraktığını söyleyebiliriz.
İstanbul başkanını arıyor.
Bulacak.
Hukuk kuşu ötmekte biteviye: “Hukuuuuk Hukuuuuuk!”
Hukukun arka bahçesi
İstanbul Hukuk Fakültesi’nin arka bahçesinden söz ediyorum.
Fıskiyeli bir mermer havuz bahçede ilk göze çarpan şeymiş gibi görünse de arka bahçenin asıl görülmesi gerekeni Süleymaniye’dir.
Çok kuşlar uçmuştur fıskiyeli mermer havuzla Süleymaniye Camii arasında.
Şimdi bahar ve tabii ki hukukun arka bahçesinin tam zamanı. Harika bir güneş, tatlı bir rüzgâr, ve Süleymaniye.
Öğrenci iken final döneminde bu bahçe ne kadar çekici olurdu anlatamam.
İstanbul Üniversitesi merkez kampüsün sembolik görkemli kapısı dışında beş kapısı daha vardır. Bunlardan birisi de tam arkadaki Süleymaniye’ye açılan kapıdır.
Ne var ki bu kapı küçük istisnalar dışında hep kapalıdır. Bu yüzden bir hukuk öğrencisi, Hukuk Fakültesi’nde okurken sürekli Süleymaniye’yi seyreder ama namaz kılıyorsa bu namazı daha çok ön tarafta bulunan Beyazıt Camii’nde kılar.
Hukuk dışında İktisat ve Siyasal’a da ev sahipliği yapan merkez kampüs bizim okuduğumuz civcivli siyasal zamanlara göre şimdi epey durgun!
Ayrıca arka bahçede daha yoğun olmak üzere her yere reklam panoları ve içecek otomatları koyulmuş ki bunların bazıları gözü rahatsız edecek biçimde yerleştirilmiş.
Hukukun arka bahçesinde iki kütüphane vardır ve bunların birisi Hukuk’a, birisi de İktisat’a aittir. İktisat kütüphanesine girince tam karşınızda Süleymaniye sizi melek çarpmışa döndürür.
Zor bir fakültedir İstanbul Hukuk. Burada hemen Hüseyin Hatemi Hocamızın o meşhur sözünü anmak gerekir: “ Hukuk Fakültesini dört yılda bitiren dört yıl, beş yılda bitiren bir yıl kaybetmiş sayılır.”
Bizim zamanımızda birinci sınıftaki bir Hukuk öğrencisinin ideallerinden biri de Cumhurbaşkanı olmak idi:) bu ikinci sınıfta milletvekilliğine, oçüncü sınıfta bir kürsü asistanlığına iner, daha sonraları ise tek bir ideal kalırdı: Fakülteyi bitirip mezun olmak!
Dönem arkadaşlarım devletin çeşitli kademelerinde görev aldı. İçlerinden valiler, bakanlar, Meclis Başkanları da çıktı. Kedilerse kuşaktan kuşağa bahçedeki saltanatlarına devam ediyor.
Hukukun güneşli, çiçekli, fıskiyeli, Süleymaniye’li arka bahçesi olsun. Ama hukuk hiçbir yapının arka bahçesi olmasın. Sonra hep birlikte acı çekiyoruz.