Günlük hayat teröristleri
Bazan trafikte rastlıyorsunuz onlara.
İnanılmaz tacizler, terbiyesizlikler, yamyam eğilimler filan şeklinde uzayıp giden bir liste. Tehdit, hakaret, darp ve bazan cinayet gırla.
Sadece Sakarya-İstanbul arasındaki otoyollarda yapılan başta ağır vasıtalar olmak üzere ihlâllerin haddi hesabı yok. Trafik nerede? Bilmiyorum, belki de şehirlerde çekicilerle araba avlamakla meşgûl. İyi meşgûliyetler.
Bazan esnaf kılığına giriyorlar.
Çürük veya ayıplı mal sokuşturuyor, itiraz edince bazan mıy mıy bazan ciyak ciyak bir şeyler söylüyorlar.
Bazan dükkanın önündeki kamuya ait sokağa caddeye kendi tapulu malları muamelesi yapıp olay çıkartıyorlar. Maalesef buradaki araba park tartışmaları sırasında da cinayetler işleniyor, bu bir sır değil. Belediye ne yapıyor o sırada? Bilmiyorum ki, galiba havaya bakıp ıslık çalıyor.
Bazan taksi, bazan dolmuş şoförü kılığına girip tuhaf şeyler yapıyorlar, bazı insanlara saç baş yoldurtuyorlar. Özellikle kendileri için ihdas edilen kuralları gün aşırı çiğnemekten zevk alıyorlar. Ne kendi meslek odaları düzeltebiliyor bu haydutlukları, ne de başka bir resmî birim.
Bazan bürokrat veya memur kılığında görüyoruz onları. Ayrıntıya gerek yok, herkes biliyor işte “ben burada senin işini yapacak adam mıyım yeaa” diye vatandaşa bıkkınlıkla bakan küçük firavunlukları.
Neden böyle?
Bilemiyorum Altan gerçekten bilemiyorum. Gündelik toplumsal hayatı cehenneme çeviren küçük küçük durumlar zaman içinde kartopundan çığa dönüşüyor ve devenin üzerindeki yüke eklenen son tüy tanesinin deveyi yıkması gibi bir sinir sistemini çökertebiliyor.
Çare: Çare hiçbir olayı münferit görmemek ve vatandaşın şikayetini hızla tahkik edip gereğini yapmak.
Yoksa daha çok cam çerçeve, kalp ve kafa kırılır.
Yeterince sorun var zaten. Buna gündelik hayat teröristlerini eklemeye ne tahammül var, ne de yer. Duydunuz mu Marko Paşa?
Eeee eee
Bebek kundaktayken başlanır dantelleri örülmeye. Uyusun da büyüsün yürürken bu patikleri giysin eee eee. Adımlar büyür patikler büyütülür. İğne oyası mı tığı mı. Sorsan erkeklere göre ikisi de aynı. Eller nasır bağlar belki gözler de. Olmayan bebelere don biçme değil bu olmayan gelin ve damatlara lif seçme.
Sonra oya örneklerini kimseye verme sakın diye sıkı sıkı tembihlenir. Çeyiz sahibi miras gibi saklayacaktır emanet edilenleri hiç merak etmeyin.! Yapan kişilerin ismi picasso olsa daha değerli olurdu tabi. Sanatsa sanat emekse emek!
Şimdilerde kalmadı artık öyle dantelli evler. Kola kokulu evleri özler olduk.
Kimsin?
“ Birisi geldi..
Bir dostun, bir sevgilinin kapısını çaldı...
Sevgilisi, - kimsin ey güvenilir er, dedi.
Adam, - ‘benim’ dedi
Evinde huzurlu Sevgili; - ‘Git’ dedi; ‘şimdi çağı değil, böylesine sofrada ham kişinin yeri yok.
Ham kişiyi ayrılık ateşinden başka ne pişirebilir, ikiyüzlülükten ne kurtarabilir?
....
O yoksul gitti; tam bir yıl yollara düştü; sevgilinin ayrılığıyla kıvılcımlar saçarak cayır cayır yandı.
.....
O yanmış-yakılmış kişi pişti; olgunlaştı. Geri geldi, gene sevgilinin evinin çevresine düştü.
Yüzlerce korkuyla, yüzlerce defa edebi gözeterek kapının halkasını çaldı..
Ağzından edebe aykırı bir söz çıkacak diye de ödü patlıyor ve korkup duruyordu.
Sevgilisi, ‘Kapıdaki kim?’ diye bağırdı.
Adam, Ey gönüller alan, dedi, kapıdaki ‘Sensin’.
Sevgilisi, mademki ‘Ben’sin, gel içeriye gir, dedi.
Ev dar, iki kişi sığmıyor. “
(Mesnevi, c. 1, sh. 3068-3075)