Gel de nane molla olma
Bir manavda küçücük, biraz da solmuş 10 ince daldan mürekkep, ele bile gelmeyen bir nane demetçiğine istenen fiyatın üç lira olduğunu görünce nane molla olma zamanının gelmiş olabileceğini düşündüm. Yeşil soğan mollaya hiç girmiyorum bile.
Dün Pazartesiydi, okullar açılıverdi yine. Bu, tekrar kapanacağı anlamına gelen bir işlem sadece. Bitmeyen bir döngü.
*
Yeniçeri gibiyim, yani yeni öğrendim. İncir ve zeytin ağaçları aynı yıl meyve verirmiş. İncir ve zeytin ağaçları yanyana dikildiğinde, zeytine zararlı olan ve verimi düşüren zeytin sineklerini incir ağacı kendine çekermiş. Sonra? Sonra incir balı yiyen bu sinekler zehirlenip ölürmüş. Tin suresinde de yanyana geçmez mi bu iki ağaç: Ve’ttini vezzeytûni…”
*
Tarih boyunca hep konuşulan ama hiç çözülemeyen ne kadar çok konu var değil mi? Ama hepsi de ökse otu. Biz de konuşuyoruz, biz de çözemiyoruz.
*
Bazan bir dostunuz olur, bazan bir düşmanınız. Aramadan da bulunabilirler, yahut sizi bulabilirler. Soru şu: Kendisiyle birbirinizi anlayarak konuşabildiğiniz bir dost mu daha değerlidir yoksa beraberken susabildiğiniz bir dost mu?
*
İslam’ı anlamaya çalışırken bir seçim yapmak durumunda kalsaydık; bunu İslamın geleneksel yorumlarına bakarak mı daha iyi anlardık yoksa modern yorum ve sorunlara bakarak mı? Soru yanlışsa bu kadar ilahiyatçı neyi tartışıyor?
*
Büyük şair İkbal, Rûmî’ye hayranken Hafız’dan niçin nefret etmekteydi?
*
Akademisyen bir dostum şehirlerarası yollarda kendisine kesilen trafik cezalarından illallah demiş olmalı ki, bir süredir sosyal medyada dillendirdiği şikayetlerini şöyle bir aşamaya getirdi: “Artık uçakçıyım!” Bence fena bir tehdit ve ilginç bir çözüm:)
*
Özellikle başarılı stratejik firmaların başarılı mühendislerine yurtdışından direkt kendi e-maillerine iş teklifi geliyormuş. Kimi yorumculara göre daha çok Hollanda menşe’li ve yüksek maaş teklifi içerikli bu telefonlar sonuç da alıyormuş.
Bu sonuçların sayısını şimdilik bilmesek de bürokrasimizin genel karakteri olan başarı ya da dürüstlüğün cezalandırılması(!) özelliğini düşündüğümüzde sizce kimin etekleri alarm çalmalı?
*
Venezuella’da korkulan olur, iç savaş çıkar mı? Nedense kimse iç barış için uğraşmıyor. Sözkonusu ülkede, iktidarla muhalefet arasında bir ülke arabulucu olsa, acaba bu ülke hangi ülke yada ülkeler olabilir ve bu uzlaşmanın rasyonel temeli var mıdır?
*
Ortadaki büyük sorunun çıkışı nerede? Büyük fikir mi, büyük lider mi, güç mü, sağlam bir millet mi, hepsi mi, hiç biri mi?
*
Görebildiklerimize şöyle bir bakınca “Bu da geçer Ya Hû” mu diyoruz, “Bu da geçmedi Ya Hû” mu? Hak muînimiz ola.
Bak Pete non dolet!
Peatus Roma’ya karşı ayaklanıp yenilmiş bir konsüldür. Öldürülmesine karar verilir. Henüz cellatlık müessesesi olmadığından, ölüm yeterince estetize edilmemiştir.
Peatus’un meydanda, halkın coşkun alkışları arasında hançeri kendi böğrüne şölenle saplaması gerekmektedir. Bunu başaramaz. Eşi fırlar meydana, hançeri kendi karnına saplar ve der: Bak pete non dolet. ( Bak Pete acımıyor ki!)
Bu aşktır işte- Alçaklığa yöneltilmiş cesurca aşağılama
Modern dünyanın ne o ne o, mitler veya deterjanlarla çok bilinmeyenli yaşam denkleminin bir piyonu olarak yaşayan bizler için aşk nedir acaba.
Neresindeyiz bu denklemin?
Evet elde kalan tek ulvi, mahrem, kutsal duygumuz da egemenlik ve iktidar ilişkilerinin bir parçası mı oldu acaba.
Tüm bu fırtınalar arasında kim bizi çırılçıplak yalnız bıraktı da etin lezzetine indirgendi yaşam ve aşk.
Patlayan maden suyu ve bira endüstrisi artık doğal ve pastoral olan her şeyin özelliğini yitirdiğini – yani sanaynin elinin işin içine girdiğini-gösteriyor. En az maden suyu ve bira kadar aşkın da muazzam bol üretildiğini, aşkın da kozmetik ve marketing olduğunu biliyoruz.
Tüm değerler kirlenmekteydi
Birinciliği aşka verdiler.
Tüm yüzlerin maske/Maskelerin yüz olduğu/Alçaklığın evrensel çağında/Kimin yüzüne bakıp/Canınızı zülfün teline bağlayabilirsiniz.
Son olarak: ‘Burjuvazi …tüm feodal, ataerkil, pastoral ilişkilere son verdi. İnsanı doğal efendilerine bağlayan bağları acımasızca kopardı ve insan ile insan arasında , çıplak çıkardan, NAKİT ÖDEME’den başka hiçbir doğal bağ bırakmadı. Dinsel tutkuların, şövalyece coşkunun, darkafalı duygusallığın kutsal titreyişlerini bencil hesapların buzlu sularında boğdu. Kişisel değeri değişim değerine dönüştürdü ve sayısız yok edilmez özgürlüklerin yerine o biricik insafsız özgürlüğü – ticaret özgürlüğünü koydu.’ (K. Marks)
Aşk bu özgürlüğün neresinde ve
Ne kadar nakitsiniz baylar ve bayanlar!
Haydar Yalçınoğlu- Aşk ve Epistemoloji