Dimağ Zevki
Damak zevkinden biraz farklı bir şey olduğu açık dimağ zevkinin.
Damak zevki nasıl oluşuyor? Evde pişen tenceredeki yemeğin muhteviyatındaki tuz, yağın cinsi, salça, baharatlar, pişme süresi, su, malzemenin kalitesi, şu, bu…
Bütün bunların sonucu olarak sofraya gelen ve çocukluk boyunca tekrarlanan bir dizi deneyim sonunda çocukta bi damak zevkinin ya da zevksizliğinin oluşmasına yol açıyor. Ama damak hafızası sonuçta o evde pişen yemekleri tümünün tekrarı neticesinde oluşuyor.
Çocuk ya da yetişkin daha sonra başka sofralardaki veya sokaktaki başka yemekleri o hafızasındaki tadla mukayese ediyor; Başka bir yemeğe verdiği daha iyi ya da daha kötü puanın zeminini kendi kişisel damak zevki oluşturuyor.
Kendi evinde annesi yemeklerde mesela hiç sirke kullanmamışsa, sirkeli bir yemekle karşılaştığında iki tür tepki veriyor: Ya hiç beğenmeyip nefret ediyor veya o tadı kabullenip damak hafızasına ekliyor.
Dimağ zevki de benzer yöntemle oluşuyor galiba.
Çocukken karşılaşılan metinler, resimler, olaylar, durumlar ve bunlara verilen tepkilerin niteliği yavaş yavaş dimağ zevkini oluşturmaya başlıyor.
Güzel, adalet, doğru, iyi kavramları karşıtları olan çirkin, haksız, yanlış ve kötü kavramlarını da alarak anlamsal düzeydeki kişisel varoluşu inşâ etmeye başlıyor.
Kuşkusuz toplumsal düzeyde de benzer kodlamalar var, hem damak zevki için, hem de dimağ zevki için.
Patates-balık veya kurufasülye-pilav dediğimizde iki farklı toplumun tipik yemeklerinden bahsettiğimiz aşikârdır.
Siyasal alanda durum biraz daha kompleks
Demokrasi denilince İngiliz veya Türk demokrasisi ayırımlarını neye göre yapıyoruz?
Veya Çin usulü komünizm tabir edilen uygulama biçimi herhangi bir kavramsal zemine tekabül etmekte midir?
Dijital alandaki fazla hızlı gelişmeler bütün bu ayırımları kapatmaya doğru mu ilerliyor yoksa daha da ayrıştırıyor mu?
İlk bakışta cevaplaması kolay bir soru gibi. Ama unutmayalım ki damak zevki nasıl bireyde en son değişen alışkanlık veya durumsa, dimağ zevki de öyle bir şey mi acaba?
Ev hâlleri
Ne kadar gerçek bilemiyorum ama arkadaş ısrarla gönderince size de ulaştırayım dedim.
“Eşim kazara enerji tasarruflu 8 ampulün bulunduğu kutuyu yere düşürünce tüm cam parçaları tuzla buz olup çevreye saçıldı. Ben ise bütün düşüncesizliğimle alelacele büyük parçaları çıplak elle toplayarak çöpe attım ve hemen ardından elektrik süpürgesiyle küçük parçaları temizledim. Sorun çözülmüştü. Ya da ben öyle sandım... (Bilim insanı falan fark etmiyor, bazen boş bulunup olmadık yanlışlar yapabiliyor insan.)
Aradan birkaç saat geçtikten sonra nefes alma zorluğu başladı. Anaflaktik şok belirtileri yaşıyordum. Geç de olsa anlamıştım ki ampulde bulunan gaz halindeki cıva, solunum sistemimi felç etmek üzereydi.
Süratle en yakın hastanenin acil servisine attık kendimizi. Giriş işlemlerinin ardından acil doktoru belirdi. Eller cepte beni tepeden tırnağa süzdükten sonra, neler olduğunu anlatmama müsaade etmeden “Eşinizle kavga mı ettiniz?” diye sordu. Yükselen tansiyon, solunum bozukluğu, eşimdeki korkudan kaynaklanan gerginlik sayın doktorumuzda çok anlamlı bir teşhise ve tedavi kararına sebep olmuştu:
Anksiyete atağı geçiriyor, sakinleştirici verin! Ben iyice yavaşlayan solunumumla kendimi kaybetmeden eşimin bağırdığını duydum: “Zehirlendi, nefes alamıyor, dudakları ve tırnakları morardı; ölüyor, ne anksiyetesi? Ne biçim hekimsiniz?” Gerisini hatırlamıyorum.
Gözümü açtığımda etrafımda 5 hekim, 4 hemşire, yüzümde de oksijen maskesi vardı. Nihayet doğrular anlaşılmış, teşhis konulmuştu: Kırılan ampullerdeki zehirli gazı soluyarak zehirlenmiştim. En yaşlı olan hekim, elimi tutarak konuşmaya başladı: “Bakın çok ciddi bir sağlık problemiyle karşı karşıyasınız. Enerji tasarruflu ampuller aslında çok ciddi sağlık sorunu oluşturan baş belalarıdırlar...
1. Kırıldığında elinizle dokunmayın.
2. Derhal pencereleri açarak havalandırın.
3. Havalandırmanın ardından elektrik süpürgesi asla kullanmayın. Cam kırıklarını fırça ve faraşla temizleyin!!!”
Uçup gidenler
Ütünün fişini çektim! Ütünün fişini çektim! Ütünün fişini çektim!
Evden çıkarım; ya ütünün fişini çekmiş miydim.
Yarın toplantıya giderken şu takımı giyeyim?
Sabah olur; ben ne giyecektim?
Okuduğum kitabı yarılamışımdır okurken düşüncelerim kitabın hayatıma yön vereceği konusundadır.
Kitap biter ben; ne anlatıyordu bu kitap ya!
İkindiye doğru yola çıkarsam güneş gelmemesi için otobüste sol tarafa oturmalıyım
İkindi vakti yola çıkarım; ne tarafa oturacaktım?
El frenini çektin Selinsu unutma!
Beş dakika sonra; inşallah el frenini çekmişimdir çekmeseydim şimdiye kadar arabanın haberi gelirdi
Of telefonumu kaybettim nerde acaba?
Telefonumu ararım; telefon elimde çalar.
Böyle önemli şeyleri unutmamalıyım.
Yazının devamında; neyi unutmayacaktım ben?