Biraz ekmek biraz zeytin

Biraz ekmekle biraz zeytinin yanına birkaç bardak çayı eklemeden olur mu, olmaz.

O zaman bir demlik de çay. Ya zeytinin üzerine sıkılacak limon, serpilecek pul biber, dökülece kâfî miktardaki zeytinyağı, teşehhüd miktarı kekik? Ekmek deyince buğusu üzerinde bir pide de olur, demini almış bir somun! O da elzem.

Limon ve zeytinyağının cem’inden neşet eden aydınlığın içinde ışıldayan zeytin taneleri…Ekmek, zeytin ve çay üçlüsünün görkemli buluşmasını nasıl kaybettik?

Artık hepsi birbirine benzemeye başlayan dekorlar içindeki lokantaların birbirine benzeyen menüleri arasında mı? Her sokak başında açılan ve bir et parçasının havalı civalı sunumu mu çeldi üç kuruşluk akılları?

Parayla kanser satın alıyoruz marketlerden, lokantalardan fast foodlardan.

Alırız, ölürüz. Artık onkoloji servislerinin çocuk bölümleri de dolu. Ölüm endüstrisi yalnızca silah ve mühimmat fabrikalarında boy göstermiyor, her yer bu büyük endüstrinin uzayan kollarının arasında.

Neyse işte. Gülümseyen bir merhabayı bulmak artık o kadar kolay değil.

Sadeliğin zarafetinden uzaklaşınca bir çok güzelliğin kaybolmasından daha doğal bir şey yok. Ama şey, acı çekiyorsun işte bu debdebeli, pahalı, zevksiz ve tatsız laylaylom cangılının içinde.

Bunu sen mi istemiştin? Eh, mübarek olsun.

19-04/26/ekran-resmi-2019-04-26-233209.png

İstanbul’da araba kullanmak bir çok açıdan sinir bozucu bir iş uzun zamandır. Bu yüzden şehir içi ‘gezintileri’ genellikle gece saatlerinde yapmayı tercih ediyorum. (Müzik olmasa ne yapardım?) Geçenlerde birlikte bir şehir turu yaptığımız bir arkadaş, sonrasında bir resim çizip göndermiş. Müteşekkirem.

Dede Korkut’ta yeni gelişme

Alandaki çalışmalarıyla bilinen Prof. Dr. Metin Ekici Dede Korkut Kitabı’nın 13. Destanı Salur Kazan’ın ejderhayı öldürdüğü Boy’u içeren 3. Nüshanın bulunduğunu açıkladı.

Dede Korkut’u bilen bilir, bilmeyenlere de tez zamanda bilme çabası dileriz.

ANONS

Eyüpte açılan dergi fuarını ıskalamayalım.

Ayrışık Toplum, Koşut Toplum

(…) Yalnızca temsil edilmek değil “özgürleştirilmek” de istemiyorlar artık insanlar. Neden ve neye göre özgürleştirilmek? Bu özgürlük neyle takas edilebilir? Gösterim sisteminde neler takas edilebilir? Bu gösterim özgürlüğü ve bu gösterim hakkı karşısında etkin bir eşdeğer bulmanın imkansızlığı günümüz siyasetinin başarısızlığa uğramasına yol açıyor. Her şeyin, değer olarak takas edilmeye zaman bulamayacak kadar büyük bir hızla dolaştığı bir ortamda, neden anlam ifade etmekle ve belli bir anlam kazanmakla uğraşalım? Günümüz insanının istediği şeyi istemek için özgür olmaya ihtiyacı yok. Söyleyeceğini söylemek için temsil edilmeye ihtiyacı yok. Hatta, oldukları gibi olmak için, kendilerini oldukları gibi kabul etmeye de ihtiyaçları yok.

Giderek büyüyen, salgın halini alan yansızlık (yalnızca seçimlerde değil; o, bir belirtiden ibaret), gizli kayıtsızlık, virüslere özgü kayıtsızlığın kendisi de sistemi bozmaya ve onun hard diskini silmeye yöneliyor. Bütün bunlar, yirmi ya da otuz yıl öncesinden beri; yığınların sessizliği, temsil edilmeyi reddetmek, siyasal özgürlüğü kabul etmemek olarak çözümlendirildiğinden beri biliniyordu. Ancak dünya gemi azıya almışken siyasal sistemin can çekişmesi öldürücü bir yavaşlıkta sürüyor. Artık bizim olmayan dünyada işte böyle yaşıyoruz ve tam bir belirsizlik ortamında onun suç ortaklığını yapıyoruz. Kendi varlıklarının ve kendi özgürlüklerinin hayaletiyle yüz yüze kalmış insanlarız; hiçbir zaman çözülmeyecek bir borçla yüz yüze kalmış, ancak borcunu hiçbir zaman ödeyemeyecek insanlarız artık (çünkü, ne bu borcu telafi edebilecek insan kaldı ne de hayatını feda etmek için bir neden). (…)

Jean Baudrillard- İmkânsız Takas

Çev.: Ayşegül Sönmezay- Ayrıntı Yayınları

YORUMLAR (2)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
2 Yorum