Türk evladı çoktan değil yoktan güç alır
Zaman buldukça değişik spor deneyimlerini yaşamayı çok seviyorum. Artık eskisi kadar buna zaman ayıracak bir iş temposuna sahip olmamama rağmen bir yerden zaman yaratıp yapmaya çalışıyorum.
Bu seneki hedefim rüzgar sörfüne başlamak ve belli bir noktaya getirmekti. İlk başlangıcı da işin ehlinden öğrenmek adına Alaçatı’ya geldim. Bora Kozanoğlu’ndan ders almaya karar verdim.
İşte yine karşıma değişik bir insan hikayesi tam burada çıktı. Tanışma faslı sırasında sörfe başlamasının hikayesini dinledim. İçinde barındıkları inşallah beni etkilediği gibi sizi de etkiler.
Bora 13 yaşına kadar çelimsiz ve çok hasta olan bir çocuk. Ailesi hasta olmasından korktuğu için bora Çeşme’de denize bile girmiyor.
Bu sıralarda babasına yurt dışından sörf takımı hediye ediliyor. Babası kendi başına denizde çalışırken Bora da onu sahilden izliyor. Sonunda babası sörfle belli bir noktaya geldiğinde Bora da sörf öğrenmeye karar veriyor.
Bundan tam 27 yıl önce gerçekleşen bir hikaye bu. Babası onu o dönemde Çeşme’de tek sörf okulu olan yere götürüyor. Sahibi ve hocası Alman vatandaşı olan bir kişi. Bora babasının işi gereği yurt dışında yaşadıkları içinde İngilizceyi çok iyi konuşabiliyor.
Bora hocaya İngilizce olarak sörf öğrenmek ve kursa kayıt olmak istediğini söylüyor. Hocanın ilk cevabı sen Türk müsün diye oluyor. Evet diyor Türk’üm.
Hocanın cevabı “Bugüne kadar hiçbir Türk bu sörfü öğrenemedi o nedenle sana öğretmeyeceğim” oluyor. Ayrıca küçümser bir şekilde ona bakarak zaten çok çelimsizsin diyor.
Bora’nın ifadesine göre bu onu kamçılıyor. Sörfü babasından ve seyrettiği filimlerden öğrenmeye başlıyor. Üç sene sonra onu sınıfına almayan hocayı Türkiye’deki yarışmalarda 16 yaşında iken geçmeyi başarıyor. Ondan sonrada dünya dereceleri ardı ardına geliyor.
Alın size çok basit görünen bir hikayeden çıkarılacak onlarca ders.
Birincisi çok gezerseniz çok şey öğrebileceğinizi garanti edemem ama çok insan hikayesi ile karşılaşacağınızı söyleyebilirim. O hikayelerden alınacak derslerle de.
***
Kendi ülkemizde “öz yurdun da garipsin , Öz vatanında parya” olma duygusunu bize yaşatanları asla affetmiyorum. Düşünsenize benim toprağımda bana posta koyacak kadar kendini üstün gören adamları biz bu topraklarda besledik. Bir Allah’ın kulu da çıkıp ne diyorsun diye bu adamlara konuşamadı. Konuşmayınca da senin hiçbir şey yapamayacağını düşünen bir yabancı hayranı tayfa oluştu. Onlar besledi onlar sövdü onlar bu ülkenin kaynaklarını sömürdü.
Milli olup farklı olduğunu gösteren grupları da makarnacı olmakla kömürcü olmakla suçladı.
Kurtuluş Savaşı sırasında da Anadolu halkına mandacılar onlarca tekliflerle gelmişlerdi. Amerikan mandasını kabul edin bütün sorunlarınız çözülsün demişlerdi. Ama onlar kalan tek evladını cepheye gönderdi, elinde avucunda kalan son kırıntıları da Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarına tahsis etti.
Siz hala bu Anadolu halkını tanımamakta ısrar etseniz de onların gerçek kimliği “alan değil veren” olmalarıdır. Onları makarnacı diye suçlayanlar bugüne kadar hamudu ile götüren yabancı hayranlarıdır. Onlar Bora gibi reddetseniz de daha çok çalışıp sizi kürsüden indirecek çocuklardır.
Sizin neden bu kadar tepindiğinizin farkındayız. Genelev patronunun vergi rekortmeni olduğu dönemi istiyorsunuz, şirket karlarının önemli kaleminin faiz getirisi olduğu veya sizin kapınıza maaş ödemek için bir milyar dolar istediğimiz dönemi istiyorsunuz.
Silah ambargosu koyduğunuz zamanları, ikide bir Amerika’dan gelen tayfanın hükümet yıktığı günleri, önemli silah ve ekipmanları almak için randevu isteyen siyasetçileri kapınızda görmek istiyorsunuz.
İşinize gelmediğinde darbe ile yıkacağınız ürkek siyasetçileri arzu ediyorsunuz.
Bu Anadolu çocuğu çoktan uyandı farkında değilsiniz diyeceğim ama asıl farkında olmayan büyük bir kesimin bizim içimizde olduğunu görünce susup kalıyorum.
Birinci Dünya Savaşı sonunda kurulan yabancı cemiyetlerin Kurtuluş Savaşı sonunda ortadan kalktığını düşünüyorsanız oldukça yanılıyorsunuz. Kimisi eğitim kurumu şeklinde kimisi vakıf kimisi de yardım kuruluşları adı altında ülkede cirit atıyor .
Onlar hala bu ülkede kumpas kurup milleti soyup soğana çevireceklerini düşünüyorlar. Maalesef buna destek veren mandacılar sayesinde de kendilerine destek bulabiliyorlar.
Vaktiniz olursa Alaçatı’ya gittiğinizde Bora’nın okuluna uğrayın ve bir Türk evladı nasıl olur görün. Türk evladı çoktan değil yoktan güç alır.