Kıbrıs izlenimleri…
Cuma günü üyesi olduğum Türk-Yunan Forumu’nun düzenlediği toplantı çerçevesinde KKTC ve GKRY Cumhurbaşkanları, GKRY Meclis Başkanı ve BM’in adadaki temsilcileriyle görüşme, onların çözüm ve muhtemel güven arttırıcı önlemlere ilişkin düşüncelerini dinleme fırsatı buldum. Daha sonra da yemekte grubun diğer üyeleriyle birlikte KKTC Baş Müzakerecesi ile bir araya geldim. Cumartesi günü de Rum tarafının baş müzakerecisini dinledim.
Toplantılar Chatham House Rules diye bilinen kurallar çerçevesinde yapıldığı, doğrudan atıf ancak konuşmacıların açık izniyle mümkün olduğu için de önemli bulduğum bazı noktaları, daha doğrusu izlenimlerimi ve kendi düşüncelerimi paylaşmayı uygun buldum. Umudum bu ve benzer teşebbüslerin Kıbrıs sorununun çözümüne değilse bile yönetilmesine katkıda bulunması, en azından Türkiye’nin ve Türk tarafının bizlerin de ifade ettiği görüşlerden yararlanması.
İzlenmimlerimi üç başlık altında toplarsam ilki kısa bir süre önce yaşanan Pile geriliminin geride bırakıldığı ama anlamının BM yetkilileri tarafından kavrandığı olur. Hiç bir tarafın bu konuya özel bir vurgu yapmamasından, BM yetkililerinin Türk tarafının teşebbüsünü statükonun sarsılmaz olmadığını göstermek olduğunu ima etmesinden başka bir sonuç çıkartmak zor. Ayrıca belli ki BM Maraş girişimini de bu şekilde okuyor, olası müzakereleri bloke edebilecek bir adım olarak görmüyor.
İkinci izlenimimse Rum tarafının iki devletli çözüm fikrini KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın kamuya sunduğu biçimiyle kabul etmesinin imkansız olduğu yönünde. Bunun GKRY, genel kabul gören ünvanıyla Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Nikos Christodoulides sorulan bir soruya istinaden açıkça vurguladı, hiç bir şart altında iki devletli çözümü kabul etmemiz mümkün değildir dedi. Rum kesimi başmüzakerecisi de ertesi gün tekrarladı.
Üçüncü izlenimim Türk tarafının bir siyasi tercih olarak iki devletli çözümü düşündüğü fakat müzakerelerin başlaması için baskı olursa egemen eşitliğinin müzakere prensibi olarak kabülüyle ve bazı jestlerin yapılmasıyla yetinebileceği yönünde. Egemen eşitliğin de ille de KKTC’nin tanınması anlamına gelmeyeceğini söylemem sanırım gözlemlerimi ifrata vardırmak olmaz.
Barış Gücü görev süresinin uzatılması öncesinde KKTC yetkililerinin rızasının BM tarafından alınıp kayda geçirilmesi ve/veya eski anlaşma taslaklarındaki egemen eşitliğe ilişkin maddelerin prensip olarak teyidinin sağlanması bir yöntem olabilir. Mesela 1992 Gali Fikirler Dizisi’nin 11’inci maddesi BM için de, Rum kesimi için de, müzakere baskısı altında kalabilecek Türk tarafı için de bir çıkış sağlayabilir.
Ne de olsa muğlak bir şekilde tanımlanan ve içinin doldurulması anlaşıldığı kadarıyla bir ölçüde üçüncü taraflara bırakılan egemen eşitlik ilkesi bu tür inisiyatiflere zemin sağlıyor. Türkiye de zaten GKRY’nin kendi kontrolü altında bulunan topraklar üstündeki egemenliğini 29 Temmuz 2005’de Gümrük Birliği’ne atıfla yaptığı altı maddelik deklarasyonun üçüncü maddesiyle tanıyor.
Ancak bu izlenimlerin ve görüşlerin hiç biri de Türk tarafının haksız olduğu, 50 küsur yıldır süren müzakerelerden sonuç alınamadığı, bundan sonra da alınamayacağı, iki halkın yan yana yaşayabileceği ama iç içe yaşayamayacağı tespitinin doğru olmadığı anlamına gelmiyor. Rum tarafı gerçekten de adanın tamamı üstünde hak iddiasında buluyor, Cumhurbaşkanlığı Sarayı’ndan tüm diğer devlet kurumlarına kapılarından silmediği Türkçe’yi de içeren levhalarla bunu gündelik pratikte de teyid ediyor.
Bizim sorunumuz tespitin doğruluğunda değil bu tespitin sonunda önerdiğimiz çözümün hayata geçirilmesinin zorluğunda. Zaten var olan devleti tanıtabilsek, hepsinden önemlisi Rum tarafını iki devletli çözümün parametrelerini konuşmaya ikna edebilsek mesele yok. Çünkü karşımızda BM Güvenlik Konseyi’nin KKTC’yi sakın tanımayın diyen 541 ve 550 sayılı kararları ve bir de 1977 ve 1979’daki çözümün federal olacağını söyleyen Denktaş-Makarios, Denktaş-Kipriyanu Doruk Uzlaşmaları var ki bunlar artık BM müktesebatına dönüşmüş halde.
Üstelik Güvenlik Konseyi’nin 186 sayılı kararıyla 1964’den bu yana meşru kabul edilen, Kıbrıs’ın tümünü temsil ettiğine inanılan, adanın tamamı adına AB üyesi olmuş bir rejim var. Görüşleri sadece Yunanistan tarafında değil Türkiye’yi AB’den uzak tutmak isteyen diğer üyeler tarafından da destekleniyor. Kimse radikal bir dönüşüm, ne olursa olsun da Kıbrıs sorunu çözülsün istemiyor.
Rusya oldum olası Kıbrıs sorununun bekasını kendisi açısından bir güvenlik çarpanı olarak görüyor. İngiltere çıkarlarını sarsmadan Türkiye’yi Rusya’dan uzaklaştırıp “Batıya” yakınlaştıracak formüller ararken BM müktesebatı dışına çıkmaktan söz etmiyor. Seçim derdindeki Amerika’nın Rum lobisini küstürecek bir inisiyatif geliştirmesi imkansız. BM’nin de bambaşka öncelikleri var, Kıbrıs bunların arasında değil.
Diğer yandan dünya siyasi sarsıntılar yaşarken, adadaki siyasetçiler var olan sorunun muhtelif varyantları üstünde sörf yaparken, gaz yatakları ve deniz yetki alanları tartışmaları sürerken, BM ve diğer etkili aktörler hadi artık çözün şu sorunu bilinen parametreleri üstünden derken, KKTC de doğrudan uçuşların kısıtlanmasından sporcularının müsabakalara katılmasına yaptırımlardan mağdur olurken, bir de adada her an patlamaya hazır mülkiyet bombası varken statükoyu korumak zor.
Bence yapılması gereken iki devlet talebini yumuşatmak, sonuç yerine süreç üstüne yoğunlaşmak, Dışişleri’nin web sayfasında dahi bulunan hukuki argümanlardan yararlanmak, müzakere prensibi olarak egemenliğin tanınmasına razı olmak, müzakereleri kesin bir takvime o da olmazsa Rumların razı olacağı anlaşılan bir limite bağlamak, varılan siyasi uzlaşmayı taraflardan birinin referandumda reddetmesi halinde BM’yi tanınmaya olmasa dahi bir tür moratoryuma razı etmek, iki taraf arası eşit ilişkiye baştan rıza vermelerini sağlayacak yöntemleri bulmak ve konuşmak...















Hocam ne suya,ne sabuna dokunmadan yazarlığınızı sürdürebiliyorsunuz helal olsun size
Yanıtla (0) (1)Suya sabuna nasıl dokunuluyor?
Yanıtla (0) (0)Kıbrıs “Devletinin”tek temsilcisi kabul edilen,,AB üyesi olarak Düvel i Muazzama’yı arkasına alan,,Kıbrısı çevreleyen denizlerdeki doğal kaynaklar üzerinde tek başına hak iddia edebilen Kıbrıs Rum yönetiminin Kıbrısta kalıcı bir çözüme neden ihtiyacı olsun..Bu forumlar konuşmalar ne işe yarıyor,,yaradı bir de onları anlatsanız.
Yanıtla (3) (0)Vakit Kazanmak icin oyalama taktikleri... Sen,ben olsak AB arkamizda nato üstümüzde KUYRUK DIK gezmezmiydik *argo tabir ile..Ara sıra da hikayeden otururduk eglenip cay icmek icin konu,komşu (Dunya ulkeleri) görsün, Ne medeni,çağdaş ve anlasma icin özverili caba gösteriyor rum tarafi diye..Birliginin golgesinin kapsama alanı güçlü olmayıp ve Savunma arac,gerec zayıf, ekonomin gel,git yaşıyorsa DEGERIN YOKTUR...onların gözünde..gerisi hikaye..
Yanıtla (0) (0)Ozde tarih....(sozde degil ...) Orta Asyadan yikarak, geldigimiz...ve fetihlerle.. kadim halklara, gereken sert tokadi verdigimiz andan baslar !! Daima her konuda biz hakliyiz.... gucluyuz.... ve kahramaniz....!! Onceki tarihler, medeniyetler, kulturler, bizi ilgilendirmez ..Islam - Turk destani, hepsini etkisiz hale getirdi..
Yanıtla (2) (1)Hayret......Yazar hala Pile olayinda hakli oldugumuzu ima eden cumleler yaziyor.
Yanıtla (1) (9)Yani Rumlarin hakli oldugunu mu soyluyorsun haci?Anlat oyleyse de biz de bilelim neden Rumlar hakliymis?Oyle "insan haklari savunucusu" gibi suslu rumuzlar kullanarak hak dagitmakla olmuyor bu isler.
Yanıtla (5) (3)Haksiz oldugumuz acik secik belli. Tarafsiz boilgeye Baris Gucunden izin almadan yol insa etmek istediler. Engel olmaya calisan Baris Gucu askerlerine saldirdilar. BM'de siz haksizsiniz diye karar cikti, yol yapmaktan vaz gectiler.
Yanıtla (1) (3)Haksizsin demek bügünku Dunyada..Hırsızın güçlü olmasindandir..Cakal,Sırtlanlar adaletinde bu normal sayılıyor..niye sorulmuyor ? Ne işi var ingilizlerin Kıbrıs'ta,.?..hangi hakla bulunuyorlar..?..ama beyni kiralık olanlarin aklina bile gelmez..Neden iki komşu anlaşamaz.?..Çünkü cakal,sirtlanlarin işine gelmez..Anlaştığı vakit oradan er,gec şutlanacaklarini COK IYI BILIR..Çünkü iki kisinin anlaştığı yerde üçüncü kisiye "necasetle" mesguliyet kalır..bu degismez ,degistirilemeyen Sosyolojik yasa..
Yanıtla (1) (0)Yani adayı Rumlara teslim edin diyorsun. İki devleti kabul etmiyorlarsa bu durum aynen sürdürülmeli. Rum oyunlarına inanmak ihanettir
Yanıtla (4) (2)İki taraftaki ırķçı ve milliyetçi unsurlar oy uğruna insanları kışkırtıp kutuplaştırıyorlar. Çözüm olacaksa bunu iki taraftaki sosyalistler gerçekleştirebilir.
Yanıtla (2) (2)ayrıntılı, değerli bir analiz, teşekkürler hocam
Yanıtla (1) (2)Sayın yazar , size diyecek birşey bulamadım . (Annan planını bile red eden Rumlar iken…)
Yanıtla (5) (0)