Kavramlar arasında boğulmaya çalışılan bir öğrenci hareketi...

Amerika’nın ünlü ve etkili üniversiteleri bir süredir İsrail karşıtı eylemlerden mustarip. Öğrenciler ve bazı öğretim üyeleri Biden Yönetiminin İsrail’e verdiği neredeyse kayıtsız şartsız desteği protesto ediyor. Gazze’deki kıyımın bitmesini, insanlık trajedisinin sona ermesini talep ediyor.

Sayıları çok olmasa da öğrenci hareketliliğinin yarattığı rahatsızlık fazla. New York Times, Washington Post ve daha pek çok gazete, televizyon, hepsinden önemlisi sosyal medya kanalları bu protestoları yayınlıyor, konuşuyor, çoğu eleştiriyor. Bariz bir endişenin varlığı satır aralarında hissediliyor.

Endişe İsrail’e yeterince yardım edilememesi kadar bu yıl gerçekleşecek seçimlerin kaybedilme olasılığı. Liberal, daha doğrusu Demokratik kanat zaten yaşı ve muhtemelen yaşına bağlı artan gafları nedeniyle seçimi kaybetme olasılığı güçlü Biden’ın öğrenci protestolarından etkilenmesini istemiyor.

New York Times bir gün protestoların nasıl yayıldığını toplumsal hareketler üstünde çalışan akademisyenlere sorarak gerekçesinden kopartmaya, bir başka gün de anti-Semitizm ile anti-Siyonizm arasındaki “ince çizginin” nasıl aşıldığını okuyucusuna ispatlamaya çalışıyor.

Gazze’de yaşanan insanlık dramı da tabii ki gazeteye yansıyor. Ama genellikle gerekçesiyle birlikte, yani 7 Ekim saldırısına istinaden ve İsrailli bir ya da bir kaç yetkilinin açıklamalarıyla beraber. New York Times editörleri İsrail’in Gazze’de yaptıklarını desteklemese de mazur göstermek için bence çaba harcıyor.

Ancak işleri kolay değil. İğneyle kuyu kazmak, öğrenciler arasında İsrail’in politikalarıyla Yahudi olmak arasında bağ kuran bir kaçını ortaya çıkartmak, dünkü haberlerinden birinde olduğu gibi bir öğrencinin bir zamanlar söylediği “Siyonistler yaşamayı hakketmiyor” sözünden hareketle eylemleri gayrimeşru hale getirmek zorundalar.

O da olmazsa Columbia Üniversitesi’nde protestoların düzenlendiği alana giren bir kaç Yahudi öğrencinin Yahudi olmalarından dolayı bazı protestocuların sözlü tacizinden ülke çapına yayılan, İtalya, Fransa ve Türkiye’ye de ulaşan eylemlerin anti-semitik olduğunu, anti-siyonist diye sunulan amacın aslında Yahudi karşıtlığı anlamına geldiğini göstermek.

Oysa onların da çok iyi bildiği gibi protestoların nedeni İsrail’in Uluslararası Adalet Divanı’na ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne yansıyan insanlık dışı uygulamaları. Kimsenin Siyonizmle ya da Semitizmle derdi yok. Araplar, dahası İran bile artık İsrail devletinin varlığını sorgulamıyor.

Theodor Herzl’in projesi çoktan hayat buldu. 1967 sınırlarına kadar genişlemesi de BM Güvenlik Konseyi kararları, Arap Barış İnisiyatifleri, devletlerin deklarasyonlarıyla, diplomatik ilişkilerin kurulmasıyla meşruiyet kazandı. İstenen ve beklenen bu projenin daha fazla abartılmaması, genişlemenin durdurulması, Filistinlilerin de bir devlete kavuşması. 7 Ekim saldırısı bahane edilerek başlatılan insanlık kıyımının bitmesi.

Amerika’nın üniversite kampuslarında toplanan bazı öğrencilerin İsrail dahil pek çok ülkede rastlanabilecek oranda özcü, “essentialist” olması, Netanyahu’nun politikalarını, işgal ve kıyım girişimini Yahudi olmalarına bağlaması İsrail’in orantısız güç kullandığı, savaş ve insanlığa karşı suç işlediği, bakanlarının yaptığı açıklamalarda soykırım niyeti bulunduğu gerçeğini değiştirmiyor.

Netanyahu iktidarı ister Siyonizm gibi ideolojik bir nedenle, ister salt toprak kazanmak dürtüsüyle olsun İsrail’in dünyada yaygın kabul gören sınırlarını genişletmek için Gazze’yi yaşanılmaz hale getirmeye, Filistinlileri de topraklarından sürmeye, Filistinli sorununu Mısır, Ürdün ve Lübnan içinde eritmeye çalışıyor. İşgali altındaki topraklarda da yeni yerleşim yerleri açıyor.

Amerika üniversitelerindeki öğrencilerin, Avrupa’daki muadillerinin ve onlar kadar organize olamasalar da dünyanın başka yerlerindeki duyarlı insanların itirazı bunlara. Şimdi bu “itiraz” sanki durup dururken başlamışçasına ana akım medya tarafından kavram tartışması ve karmaşası içinde boğulmaya, toplumsal hareketlerin içsel dinamiğine, hatta cinsel haz eksikliğine indirgenmeye çalışılıyor.

Bir yandan devlet polisiyle müdahale ederken, diğer yandan lobiler özgürlükler ve gerçekler ile efsaneler ve anlatılar arasına sıkışan üniversite yönetimlerini baskı altına alıyor. Harvard’da olduğu gibi özgürlüğe eğilimli olan rektörleri istifa etmeye zorluyor. Ama her zorlama yeni tepkilere, insanların en azından bazı şeyleri sorgulamasına yol açıyor.

Doğrusu öğrencilerin başarılı olabileceklerini, hakim söylemle ve sistem baskısıyla başa çıkabileceklerini pek zannetmiyorum. Fakat tepkilerini önemli buluyorum. Çünkü onlar kendi ülkelerinin İsrail’e olan bakışını, kayıtsız şartsız desteğini değiştirmesini, çoğu şeye kadir Amerika’nın kıyıma, sürgüne ve genişlemeye dur demesini, üniversitelerinin de İsrail’e destek veren şirketlerle olan ilişkilerini kesmesini istiyor...

YORUMLAR (7)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
7 Yorum