Gürcistan izlenimleri
Gürcistan, sorun yaşamadığımız için basının ve hatta akademinin odağında olmayan kuzeydoğu komşumuz. Fiilen olmasa da resmen 69 bin 700 kilometrekarelik yüzölçümü, 3 milyon 700 binlik nüfusu, harika insanları ve müthiş doğası olan bir ülke.
En çok ticareti Türkiye ile yapıyor. Yatırımcılarını Türkiye’den çekiyor. Sanıyorum en çok da Türkiye’ye güveniyor. Hazar havzasından bize, bizden Avrupa’ya ulaşan enerji boru ve ulaşım hatları da Gürcistan’dan geçiyor.
Ne zengin, ne de sorunsuz. Son yıllarda siyasi ve ekonomik istikrara kavuşmuş olsa da yakın geçmişinde yaşadığı sarsıntıların izlerini sildiğini söyleyebilmek zor. Kırsal kesimde bunu daha iyi görüyor, derin yoksulluğu daha kolay hissedebiliyorsunuz.
2008’de Rusya’nın müdahalesi sonrasında kaybedilen Abhazya ve Güney Osetya’yı yeniden kazanabilmesi, görünür bir gelecekte otonom bölgeler olarak ülke bütünlüğüne katabilmesi de imkansıza yakın.
Rusya’dan bariz bir şekilde tehdit algılıyor, AB ve ABD ile yakınlaşmak istiyor. Muhtemelen NATO üyesi olamayacak ama Rusya veto etmezse olasıdır ki bizden önce AB üyesi olacak. 2004’de NATO’nun Barış için Ortaklık çerçevesine dahil olmuş ve kendisine teknik açıdan üyelik yolunu açmıştı.
İttifak üyelerinin çoğu 2008’den bu yana Gürcistan’ın üyeliğine sıcak bakıyor. Ancak Rusya NATO’nun sınırlarına yaklaşmasına karşı çıkıyor. Henüz aday ülke statüsü kazanmamış olsa da bu yıl 3 Mart itibarıyla, yani Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasından kısa bir süre sonra Gürcistan AB’ye üyelik başvurusunu yapmış bulunuyor.
27 Şubat 2017’den bu yana da 90 günü geçmeyen ziyaretlerinde Gürcistan vatandaşları AB ülkelerine vizesiz seyahat hakkından yararlanıyor. Üyelik müzakereleri başlarsa AB en çok yolsuzluk konusu üstünde duracaktır deniyor. İnsan hakları ve demokrasi uzun süredir ülkenin de, ülkeye dışarıdan bakanların da gündemindeki ilk maddeler arasında değil.
Ayrıca Gürcistan pek çok açıdan AB’nin Bulgaristan, Romanya gibi üyelerine benziyor. Üstelik sürekli olarak da değişiyor. En son 10 küsur yıl önce bir toplantı için geldiğim Tiflis’i bu kez tanımakta zorlandım. İçten içe değişmiş, kendi değerlerini daha fazla ön plana çıkartmış bir şehirle karşılaştım.
Dünya dengeleri ve bölge siyaseti Gürcistan’ın AB üyesi olmasına izin verir mi bilinmez ama ülkenin önemli bir turizm destinasyonu olacağı kesin. Doğa, lezzet ve kalite giderek daha fazla kesişiyor, standartlar yükseliyor.
Tsinandali’de kaldığımız her açıdan kusursuz Radisson Collection Oteli’inde karşılaştığım yeni Büyükelçimiz Ali Kaan Orbay da 1990’ların başındaki ilk gelişime ilişkin paylaştığım bir anektoddan hareketle ülkenin son derece güvenli olduğunu söyledi.
Bu arada Orbay’ın da, bir önceki Büyükelçi Ceren Yazgan’ın da Gürcistan’da çok sevilip, sayıldığını belirtmem gerek. Umarım onların kurulmasına ve korunmasına katkıda bulunduğu hassasiyetler geçtiğimiz günlerde gerçekleşen bir spor karşılaşması sırasında yaşanan itiş kakış sonrası yapılan talihsiz açıklamalardan etkilenmez.
Daha doğrusu bu tür genelleyici, ülkeyi küçümseyici beyanlar bir daha tekrarlanmaz, Gürcistan-Türkiye ilişkileri de duygusal yaralardan mağdur olmaz. Kaldığımız otelde Dışişleri Bakan Yardımcısı Sedat Önal’ın katılımıyla gerçekleşen rutin siyasi istişarelerde olduğu gibi bundan sonrakiler de gerilimsiz, krizsiz geçer.
Unutmayalım ki komşumuz Gürcistan Türkiye için önemli bir ülke. Aramızda sorunlar mutlaka var. Fakat belli ki hepsi yönetilebilir düzeyde, duygusallaşmış ve kitleselleşmiş halde değil. Karşılıklı ziyaretler ve diplomatik temaslarla çözülebiliyor. Türkiye ve Türkler seviliyor. İki ülke vatandaşları pasaportlarına dahi gerek olmaksızın kimlikleriyle seyahat edebiliyor. Gürcistan tarihi zengiliği, doğal güzelliği ve gastronomi kültürüyle de bizleri bekliyor.
Vakti ve seyahate ayırabilecek imkanı olanlara Gürcistan aklınızda olsun derim. Ben bu kez Tiflis’i ve şair, asker, aristokrat Alexander Çaçavatze’nin yazlık sarayının bulunduğu Tsinandali’yi gördüm ama çok yıllar önce ziyaret ettiğim Batum’u da unutamadım.
Bu yazının kaleme alındığı Tiflis Radisson Blu Oteli’nin12’inci katındaki odamın boydan boya pencesinden görünen, Türkiye’den çıkıp Azerbaycan’a ulaşan Kura (Mtkvari) Nehri ve çevresi de sanırım kolay kolay aklımdan çıkmayacak. Gelirseniz, Tiflis’te de, Gürcistan’ın geri kalanında da görecek çok şey, gezecek çok yer bulacağınıza eminim.
Seyahatinizi yılın bu zamanlarına denk getirirseniz Tsinandali Festivalini de ihmal etmemenizi öneririm. Biz geçtiğimiz salı akşamı farklı ülkelerden gelen dünyaca ünlü üç genç sanatçıdan Mendelson ve Tchaikovsky dinledik, daha sonra da bale sanatçılarının yerel dans performasını seyrettik.
Kaldığımız otelin yönetici ortağı George Kharabadze’nin söylediğine göre tesisleri yıl boyunca sanat ve kültür etkinliklerine yer veriyor, aralarında Türkiye’den de gençlerin olduğu bir bölge orkestrasını destekliyormuş. İyi ve huzurlu bir pazar günü dileğiyle…