Garip savaş...
Farklı ülke ve dillerde tuhaf, sıkıcı olarak da adlandırılan “Garip Savaş” Almanya’nın Polonya ile Fransa’yı işgali arasındaki dönemi, yani 1 Eylül 1939 ile 10 Mayıs 1940 arasını betimlemek için kullanılan bir kavram. Fransa ve İngiltere’nin Polonya’ya verdikleri garantilere rağmen Almanya’nın işgal girişimini büyük ölçüde kazdıkları siperlerden seyretmelerini adlandırmak için kullanılıyor.
Daha sonra farklı savaşlar için kullanılsa da en çok İkinci Dünya Savaşı’nın bu ilk evresine atıfla konuşuluyor. 110 Fransız ve İngiliz tümeninin 23 Alman tümeni karşısında hareketsiz kalmasının, Saar saldırısının durdurulmasının, Polonyalıların yanıltılmasının sırrı tarihçiler tarafından tartışılıyor. Kimileri bu durumu savaşın uzlaşmayla bitme umuduna, kimileri de Almanya ile Sovyetler Birliği arasındaki ittifakın çok daha çabuk çökeceği beklentisine dayandırıyor.
Günümüzde ise bir başka garip savaş İran ile İsrail arasında yaşanıyor. Beklenti bu savaşın büyük bir savaşa yol açmaması, bölgenin ve dünyanın kırılgan fay hatlarını harekete geçirmemesi. İlk iki salvodan sonra iki ülkenin de birbirlerinin çıkarlarına karşı optimum hassasiyeti göstermesi. Şimdilik umut var gibi.
İsrail’in İsfahan’a hem saldırmış hem de saldırmamış olması belli ki iki tarafı da tatmin eder bir sonuç doğurdu.
İsrail saldırıyı Amerikalılar aracılığıyla üslenmeyi, İran da saldırı yapılmadığını söylemeyi seçti, zarar-ziyan bildirmedi. Zaten 1 Nisan’da Şam’daki İran diplomatik temsilciliğine yapılan saldırı da İsrail açısından istediği askeri ve siyasi sonuçları doğurdu. 13 Nisan’da hava sahasının kapsamlı saldırılara karşı korunabildiğini, sadece Amerika’nın değil İngiltere ve Fransa’nın da yanında yer aldığını, bazı Arap ülkelerinin istihbarat paylaştığını, Ürdün’ün ise müdahalede bulunduğunu gördü.
Avrupa Birliği’ne Gazze işgallerinin insani sonuçlarını bir çırpıda unutturup bütün kurum ve temsilcileriyle İsrail’in yanında yer almasına, sanki Şam’a hiç saldırı olmamış, İsrail uluslarası hukuku ve yerleşik diplomatik içtihatları ihlal etmemişçesine İran’ı kayıtsız şartsız kınamasına şahit oldu. ABD hemen yeni yaptırımlar aramaya, Kongre’sinde tıkanan yardımları çıkartmanın yollarını bulmak için çalışmaya başladı.
Ancak görünen o ki ne taraflar, ne bölge ülkeleri ne de bölge dışı aktörler tırmanmadan yana. Kimse savaşmak istemiyor, güç gösterisi ve iç kamuoylarına dönük mesajlarla bundan sonrasını yönetmeye çalışıyor. Muhtemelen hesaplaşmalar yine vekiller aracılığıyla olacak. İsrail, Irak, Lübnan ve Suriye üstünden ilerlemeye, İngiltere ve Amerika Yemen’i dengelemeye çalışacak. Fakat bölgeye kolay kolay barış, hatta istikrar gelmeyecek.
Doğrusunu isterseniz ben Mart ayında açıklanması beklenen ama muhtelif nedenlerle ertelendiği söylenen, Türkiye’nin de desteklediği anlaşılan yeni Arap Barış İnisiyatifi’nin de çok fazla derde deva olacağını zannetmiyorum. Mahmut Abbas’ın davetiyle Gazze ve belki Batı Şeria’ya da gelecek olan Arap barış gücünün iki yıl içinde iki devletli çözümü sağlaması bana var olan koşullar altında biraz hayal, zaman kazanmak için bulunmuş yapıcı muğlaklık gibi geliyor.
Çünkü her şeyden önce böylesi bir plana şu an Gazze, dolayısıyla da Filistin sorununu kendi bildiği şekilde çözmeye çok yaklaşmış olan Netanyahu iktidarının rıza göstermesi imkansız görünüyor. Tam da Gazzeliler açlık ve çaresizlikle Mısır’a doğru sürülürken, buna da AB ve ABD cılız bir kaç tepki verirken, Arap dünyası İran korkusuyla İsrail’i ve tabii ki Amerika’yı karşısına almak istemezken, İsrail’in kendi geliştirdiği dışında herhangi bir plana razı olması zor.
Diyelim ki, aralarında Türkiye’nin de olacağı “Arap Barış Gücü” bölgeye girdi ve yerleşti, hangi sınırlar içinde görev yapacak? İsrail onları 1967 sınırlarına geri çekilip de mi kabul edecek? Yoksa şu an fiilen var olan Filistin yerleşimlerinin yönetimi ve iaşesi için mi kabul edecek? O zaman yeni hatlar yeni sınırlar anlamına gelmeyecek mi? Daha da önemlisi düzenin sağlanması sorumluluğu bu güce devredilince farklı grupların beklentileriye güvenlik arasındaki denge nasıl kurulacak?
Hadi diyelim ki, Filistin sorunu bu ya da başka bir inisiyatifle, 1967 sınırları içinde ya da dışında bir şekilde çözüldü. İsrail ve Filistin halkları, siyasileri bu çözümün adil olduğunu kabüllendi. Bölge ülkeleri de İsrail’i tanıdı. Böylece Ortadoğu rahata ve huzura kavuşacak, Amerika Rusya ve Çin’le bu bölge üstünden hesaplaşmasından, İran nükleerleşme ihtirasından, Körfez ülkeleri İran korkusundan kurtulacak mı?
Yanlış anlaşılmasın hiç bir şey yapılmasın, diplomasiye şans tanınmasın, İsrail-İran krizi kriz olarak kalmasın demek istemiyorum. Dikkat çekmek istediğim nokta bu bölgenin görünebilir bir gelecekte ne yapılırsa yapılsın istikrarsızlık üretemeye devam edeceği, büyük devletlerin genelde yıkıcı ilgisine mahzar olacağı, bölge ülkelerinin de birbirleriyle olan hegemonik rekabetlerini sürdüreceği.
Türkiye hiç hayale kapılmadan hem askeri yeteneklerini bölgeden gelebilecek tehditlere karşı arttırmak, hem de bölgenin doğurabileceği risklere karşı hazırlıklı olmak zorunda. Ayrıca dünya siyasetinin anlayışlarındaki değişimin de takipçisi olmak durumundayız. Geçmişe takılıp kalamayız, çıkar ve beklentilerimizi öteleyemeyiz. Ekonomik yaptırımlar da dahil hiç bir adımı doğuracağı sonuçlardan ve görece maliyetinden bağımsız olarak düşünemeyiz.
Yapmamız gereken krizleri yönetmek, yönetilmesine katkıda bulunmak, sorunlar yerine çözümlerin tarafı olmak, tarihten ve biraz da teoriden ders çıkartmak. Analizi ifrata vardırmayı göze alarak diyebilirim ki, iklim değişikliği kendini kaçınılması gereken mutlak bir gerçeklik olarak dayatmadan, fosil yakıtlar her alan ve anlamda önemini yitirmeden bu bölge başka bölgelerden daha çok ve daha sık güvenlik açıkları üretmeye devam edecek…















Yarın çok çok geç olur. Sn. ERDOĞAN İSRAİL’e GİTMELİ VE İSRAİLLİ YETKİLİLERLE AÇIK AÇIK KONUŞMALI, çok net bir şekilde İsrailli yetkililere, şavaş ortamının daha uzun sürmesinin, bölgede nelere evrilebileceğini anlatmalı. Bu Türkiye için son derece önemli bir ziyaret olur, çünkü yarın geç olur. İsrail’de masada acı söylemeli, konuşmalı…..
Yanıtla (1) (1)Nasreddin Hoca oğlunun eline bir testi tutuşturup çeşmeden su getirmesini istemiş. Çocuk dışarı çıkarken de ensesine bir tokat atıp :
Yanıtla (1) (0)- Testiyi kırma ha ! diye öğüt vermiş .
Bunu gören komşulardan biri :
- Yahu Hocam demiş, henüz testiyi kırmadan niye dövüyorsun yavrucağızı ?
Hoca cevap vermiş :
- Testiyi kırdıktan sonra neye yarar be birader !
savaş, dövüş, hırgür bitmez... insanoğlu barışa diğer canlılardan daha uzaktır. çünkü ihtiyacı olmasa da bırakmak istemez birşeyi başkasına. bu nedenle ne kendi etti rahat, ne alem buldu huzur durumu doğar. toprakta bitse de kalanlarca devam ettirilir. böyle gider.
Yanıtla (0) (1)Ben ufak tefek istisnalar haric olmak üzere, insanoğlunun tarih boyunca yaşadığı bunca savaşlara ve acılara rağmen hala böyle bir tavırda bulunmasını tam bir ahlaksızlık, tam bir zalimlik olarak görüyorum!
Yanıtla (1) (0)Aklın alacağı bir durum degil !
Kıyamete kadar da öyle olacak. Dünya nüfusu bugün 8 milyar ve azalmayacak, artacak. 20milyar olduğunda ne olacak sanıyorsunuz.
Yanıtla (0) (2)Gerçekçi ayağı yere basan bir durum değerlendirmesi. Garip değil acı ve acayip savaş.Çok uçlu pis bir deynek gibi. Allah büyük bakalım.
Yanıtla (2) (0)İran, sakın ha rehavete kapılma!!!!!, misilleme, o çocuk oyuncağına benzettiğinin unsurlar değil. İsrail çok şiddetli bir misilleme yapacak…..Uyanık kal….ABD, AB ve İngiltere; İran a acı verecek askeri unsurları, geçen 6 ay içerisinde, çoktan İsrail’e teslim etti….
Yanıtla (2) (0)Filistinlilere devlet kurdurmazlar, Filistinliler İsrail’le federal bir yapıyı kabul edip, İsrail vatandaşı Araplar gibi bir statüye tabi İsrail vatandaşı olmayı kabul ederlerse huzur bulurlar, başka bir seçenekte Filistin’i boşaltıp Suriyeliler gibi başta biz ve diğer ülkelere göç etmeleridir. Mısır Sina çölüne yerleştirse bile İsrail ABD bunu kabul etmez, Libya Suudi’ler almaz, geriye biz kaldık, Ensar muhacir ayaklarıyla 3/4 milyon daha ihvanınız olur, neticeye bakın, netice bu olacak gibi.!
Yanıtla (4) (0)İsrail’in İran’a misillemesi henüz gerçekleşmedi, hesap kitap yapılıyor, İsrail bu misilleme için ne ABD den ne İngiltere’den nede AB den bir onay almayacaktır. Zaman kolluyor ve yoklama yapıyor, zamanı gelince de düğmeye basacaktır….
Yanıtla (2) (0)"Ekonomik yaptirimlar da dahil hicbir adimi doguracagi sonuclardan ve gorece maliyetinden bagimsiz olarak dusunemeyiz" demissiniz. Yani Israil'le ticarete devam edelim, soykirimda kullanabilecekleri mallari da gonderelim, hicbir yaptirim uygulamayalim....Telaslanmayin Sayin yazar, yaptirim uygulamiyoruz, iktidar uyguladigimizi soyluyor sadece. Her gun gemiler dolusu mal gonderiliyor Israil'e hala. Koka Kola boykotu da coktan bitti. Tedirgin olmayin.
Yanıtla (1) (2)