BRICS nedir, ne değildir?
2001’de Goldman Sachs analisti Jim O’Neill tarafından ortaya atılan bir fikre istinaden ve tabii ki beklentilerin örtüşmesiyle 2006’da zemini oluşturulan 2010’da Güney Afrika’nın, bu yıl başı itibarıyla da İran, Mısır, Etiyopya ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin katılımıyla genişleyen BRICS’in liderleri dün Rusya’nın Özerk Tataristan Cumhuriyeti’nin Kazan kentinde bir kez daha buluştu. Ve Rusya dönem başkanlığının belirlediği üç konuyu tartışmaya başladı.
Resmi gündemde olmasa da anlaşılan Ukrayna’daki savaş konuşulacak, Filistin sorunu da bir şekilde masaya yatırılacak. Bu arada liderler muhataplarıyla ikili ve çok taraflı görüşmeler yapacak. Cumhurbaşkanı Erdoğan da diğerlerinin yanı sıra Putin’le buluşacak. Perşembe günüyse BRICS ortakları ve üye adaylarıyla BRICS Plus formatında bir araya gelindikten sonra üç günlük maraton bitecek.
Dışarıdan bakanlar BRICS’in ana hedefi olan dolarsız ticaret alanının yaratılmasını ve İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan Batı ama aslında Amerika merkezli dünyanın başka bir sistemle ikame edilmesini pek olası görmüyorlar. Daha çok toplantının Rusya’da olmasını ve ev kazası geçiren Brezilya Devlet Cumhurbaşkanı dışında üyelerin en üst düzeyde temsil edilmesini, uygulanan ambargolara rağmen pek çok ülkenin toplantıya katılmasını önemsiyorlar.
Rusya’nın bu toplantıyı bir güç gösterisine dönüştürebilecek olması da dünyaya ABD ekseninde bakan pek çok gözlemciyi belli ki kaygılandırıyor. Ama kimse büyüyen ve coğrafi kapsama alanı giderek genişleyen bu birlikteliğin alternatif üretmekte zorlanacağını düşünmüyor. Amerika’nın dolar silahını ve ekonomik yaptırım gücünü gereğinden fazla kullanmasının bu oluşuma yol açtığını söyleyen de var, sürecin kaçınılmazlığını vurgulayan da.
ABD ise BRICS’i kendine, hegemonik üstünlüğüne karşı kurulmuş bir komplo olarak görüyor, gelişmesini ve işbirliğinin derinleşmesini engellemek için elindeki tüm imkanları kullanıyor. Türkiye gibi ülkeler açısından da sorun burada başlıyor. Ortada ne AB ne de NATO alternatifi bir oluşum var. Ancak BRICS dünya ticaretinin önemli bir kesimi temsil ediyor ve ekonomik egemenlik, başka bir deyişle serbest ticaret talebinde bulunuyor. Doların değişim aracı olmadığı bir ticaret bölgesi yaratmayı hedefliyor.
Pek çok ülke gibi Türkiye de bu oluşumun dışında kalmak istemiyor. İçeride ise ciddi bir BRICS muhalefeti var. Fakat “muhalefet” BRICS’in ne olduğundan ve gelecekte ne sunacağından çok Batı merkezli dünyadan, dolayısıyla, insan hakları ve demokrasiden daha da fazla uzaklaşmaktan, hem de Batı’nın, yani Amerika’nın yeni yaptırımlarına maruz kalmaktan endişeli. Kabaca AB ile haşır neşir olalım, Amerika ile ilişkilerimizi kopartmayalım mantığına dayanıyor.
Bu bir zamanlar çok moda olan Ortadoğu’da, Afrika’da ne işimiz var, biz ticaretimizi de siyasetimizi de Avrupa ile yapalım tartışmasına benziyor. Birini diğerinin alternatifi varsayıyor. Oysa değil. Artık giderek daha fazla çok kutuplu, çok katmanlı, Amitav Acharya’nın deyişiyle “multiplex” bir dünyada yaşıyoruz. Katmanlardan ya da kutuplarından birini diğerine tercih etmek yerine mümkün olduğunca çoğunda yer almamız, oyun oynamamız, aktör olmamız gerekiyor.
Batı sonrası dünya düzenine geçsek de geçmesek de bizim her iki olasılığı da göz önünde bulundurmamız, ortaya çıkabilecek ticaret, yatırım ve siyaset fırsatlarını değerlendirmemiz şart. Bunun ön koşulu da içinde yaşadığımız dünyayı Batı’nın gözünden görmememiz, bize taktırdığı gözlüklerden bakmamamız, hepsinin ötesinde de çok fazla çekingen olmamamız. Zor fakat imkansız değil. Olan biteni yakından takip etmek, BRICS’i de, AB’yi de gerçekçi değerlendirmek yeterli.
Unutmayalım ki, üyelerinin dünya nüfusunun yüzde 45’ini oluşturduğu, tüm dünyanın GSYH’nın yaklaşık yüzde 28’ini gerçekleştirdiği G-7 benzeri, siyasi açıdan da Amerikan hegemonyasına baş kaldıran bir oluşum söz konusu olan. Evet, Çin’in ya da Rusya’nın Amerika’dan daha iyi olduğunu söylemek imkansız. İran’ın üyeliği bile kendi başına sorun. Bugün Amerika’nın yaptığını doların yerini Yuan alırsa Çin’in yapmayacağının da hiç bir garantisi yok. Ama yine de denemek, hem orada hem de burada olmak gerek…