Zor zamanlarda bile hukuku savunabilmek...
Sadece çağdaş toplumlarda değil, yüzyıllardan beri bütün toplumların devlet felsefesinde hukuk hayati bir öneme sahip olmuştur. Devletlerin en karanlık dönemlerinde, beka sorunu yaşadıkları zamanlarda bile devleti yönetenler ve hukuk insanları, hukuku yaşadıkları zor günlerin hamaset rüzgarlarına feda etmemek için önemli mücadeleler vermişlerdir.
Eğer hak, hukuk ve insanların doğuştan gelen özgürlükleri zor zamanların getirdiği şartlara feda edilebilir bir teferruat haline dönüşürse o toplumda ortak bir millet anlayışının ve güçlü bir devletin oluşması mümkün değildir. Böylesine zor zamanlarda “vatanın bekası” gibi bazı kavramların dayanılmaz bir cazibesi olsa da, esas olan her şartta “adalet” ve “özgürlük” gibi değerlerin korunabilmesidir.
Unutmayalım ki kendisiyle barışık, özgüven sahibi milletler bir yandan vatanın bekasına önem verirken, bir yandan da sloganların cazibesine kapılmadan toplumu barış içinde bir arada tutan değerleri, adaleti ve hakkaniyeti en üstte tutmayı bir vecibe olarak görürler.
Türkiye’nin son yıllarda yaşadığı tecrübeler, hukukun üstünlüğünün hepimiz açısından ne kadar hayati bir öneme sahip olduğunu bir kez daha göstermiş oldu. Bu açıdan bakıldığında özellikle Ergenekon ve Balyoz süreçlerinde yaşanan hukuk cinayetlerinin Türkiye’nin hukuk sistemine ne kadar ağır bir maliyet yüklediğini görmek mümkün.
Ancak talihsizlik o ki Türkiye gibi ülkelerde, bazen bu tür tecrübeler bile hukukun ve demokrasinin güvenli bir limana ulaşması için yeterli olmuyor. Yapılan hataları görüyoruz, çünkü bedellerini bizzat ödüyoruz ama sonra sanki hiçbir şey olmamış gibi geri dönüp aynı yolları yeniden yürümek zorunda kalıyoruz.
Düşünün ki dünyada eşi benzeri görülmemiş bir 15 Temmuz ihaneti yaşadık ve ağır bir bedel ödemek zorunda kaldık. Hiç kuşkusuz bu ihanetin Türk demokrasisinde ve hukukunda yarattığı tahribatı görmezden gelemeyiz. Ancak hiçbir şartta hukukun üstünlüğünü böyle bir ihanete de feda edemeyiz. Eğer FETÖ ile mücadele sürecini “kurunun yanında yaşında yanması” gibi bir yanlış anlayışa feda edersek, bu mücadeleden sağlıklı sonuçlar üretme fırsatını heba etmiş oluruz.
Çünkü hukuk, demokrasi ve şeffaflık huzurlu ve kendi toplumuyla barışık bir devletin olmazsa olmaz şartlarındandır. Dolayısıyla demokrasiye ve hukuka karşı tehdit oluşturan yapılarla mücadele ederken doğru ile yanlışı birbirinden ayırt edecek tek gerçek adaletin terazisidir. Bu konuda son dönemde “keşke daha hassas davranılsaydı” dediğimiz pek çok örnek var. Meselenin daha net anlaşılması için son haftalarda gündeme ara ara girip çıkan işadamı Fettah Tamince meselesine yakından bakmakta yarar olduğu kanaatindeyim. Tamince davasının önce sembolleştirilip ardında da özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan üzerinden siyasallaştırıldığı açıkça görülüyor.
Fettah Tamince Türkiye’nin en başarılı işadamlarından birisidir. Turizmci olarak Rixos zinciriyle ülkenin uluslararası markası olmayı başarmıştır. FETÖ’ye henüz FETÖ denilmediği dönemde, seçimler yapılmamışken bu grupla ilişkisini kestiğini açık ve net bir şekilde ilan ederek tavrını ortaya koymuştur. Sadece tavır koymakla kalmamış ülkenin bu çalkantılı döneminde, herkesin bir gözü yurt dışına bakarken yurt içi yatırımlarını da istikrarlı şekilde artırmıştır. Antalya’da kurduğu üniversitenin yönetimini de bahane üretmeden değiştirerek desteğe devam etti. Şimdi binlerce öğrenci orada okumaya devam ediyor ve Tamince de desteğini sürdürüyor. Bu süre içerisinde FETÖ yargılamalarına da muhatap oldu ve bunlardan aklandı. Şimdi, Adalet Bakanlığı yeniden yargılama talebinde bulundu ve Yargıtay kabul ederse ilgili dava yeniden görülecek. Tamince buna da açık ve yargıya güvendiğini ifade ediyor.
Hal böyleyken acaba bazı çevrelerin özellikle ön plana taşıdığı gündemi mi izlemek gerekiyor? FETÖ’ye tavrını açıkça koymuş ve sonrasında da ülke için yatırım yapmaktan geri durmamış hesabını vermiş ve yine vermeye de hazır bir işadamını sadece Erdoğan’a sıkıntı vermek için yıpratmak FETÖ ile mücadeleyi anlamlı hale mi getirecek? FETÖ sürecinde at izi iti izine karışıyor diye şikayet ettikten sonra izleri tekrar karıştırmak mı amaç? Başkaları mağdur mu evet, mağdur. Ama bundan çıkmanın yolu herkes aynı torbaya girsin demek değildir. Tersini yapabilmektir. Ergenekon ve Balyoz davalarında herkesin aynı torbaya konmasının bu ülkeye nelere malolduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz.