Yeter ki kalkınalım demokrasi olmasa da olur mu?
Yerli otomobil TOGG’un tanıtım toplantısı sonrasındaki haber ve yazılara yakından baktığımızda, haklı olarak müthiş bir iyimserlik coşkusu estiğini görürüz. Doğrusu arabanın icadı bize ait değil, yazılımını da biz yapmadık. Ama bunun çok fazla bir önemi yok, yıllar sonra böyle bir girişimi başlatabilmek bile son derece önemlidir. Bilimsel ve teknolojik alanda gelişmiş dünya ile aramızdaki mesafe hayli açılmış durumda. Dolayısıyla markalaşmanın ileri düzeyde olduğu bir dünyada seçtiğimiz branş zor olmakla birlikte, eğer kaliteli otomobiller üretip rekabetin zor olduğu pazarda sonuç alabilirsek, ülke açısından önemli bir moral olacaktır.
Unutmayalım, Kuzey Kore, Çin, İran ve Pakistan gibi ülkelerin bilim ve teknoloji alanında esameleri okunmamasına rağmen, ciddi ekonomik kaynaklar ayırarak stratejik nükleer silah üretebilmektedirler. Biz de pekala icat etmediğimiz teknolojileri üretip dünya pazarında bir yer edinebiliriz.
Yeter ki otomobil üretmeyi icat etme sanarak, tıpkı “şanlı tarih” övünmelerimizde olduğu gibi hamaset rüzgarlarına kapılıp bu güzel projeyi akamete uğratmayalım.
Çünkü iyi niyetlerle yola çıkan böyle bir projenin desteklenmesi önemlidir. Nitekim muhalefetin de “iktidarın yaptığı her şey yanlıştır” şeklindeki geleneksel siyaset ezberini bozarak projeye destek vermesi doğru bir tavır olarak toplumsal hafızada yerini almıştır.
Bu yeni anlayışla birlikte şu andan itibaren iktidarın, Türkiye’nin yararına olan her işte eli daha da güçlüdür. Ama aynı zamanda Kanal İstanbul gibi muhalefetin ve özellikle İstanbul halkının kahir ekseriyetinin karşı olduğu fantastik projeler konusunda da muhalefet cephesinin eli güçlenmiştir. Dolayısıyla güzel işlere muhalefet etmek nasıl muhalefete kazandırmıyorsa, toplumun rızasına dayanmayan, gereksizliği apaçık ortada olan projelerin iktidara kaybettirmesi de kaçınılmazdır.
Eğer yerli otomobil projesinin toplumda yarattığı memnuniyeti doğru okuyabilirsek, halen yaşamakta olduğumuz pek çok problemi rahatlıkla çözebiliriz. Çünkü bir ülkenin bilimsel, teknolojik ve fikri alanda mesafe alabilmesi ve toplumun refah düzeyini arttırabilmesi ancak kaliteli bir demokrasi, özgürlüklerin genişlemesi, hukukun üstünlüğünün sağlanması ve de hakkaniyete dayalı bir yönetim anlayışıyla mümkündür.
Unutmayalım ki özgürlüklerin baskı altına alındığı, insanların adaletin terazisinden emin olmadığı, liyakatin değil, ideolojik ölçütlerin geçerliği olduğu ve de insanların kendilerini huzurlu hissetmediği toplumlarda sağlıklı bir kalkınmanın olması asla mümkün değildir.
Yerli otomobil projesinin memnuniyetle karşılandığı şu günlerde, kendilerini vatan-millet-Sakarya coşkusuna fazla kaptıran bazı çevreler tarafından açıkça ifade edilmese de adeta “demokrasi, hukuk, özgürlük karın doyurmuyor. Bakın artık yerli arabamız, İHA’larımız da var, dünyanın en büyük hava limanını yaptık, şimdi sıra Kanal İstanbul’da” benzeri bir eda ile otoriter kalkınma modeline bel bağlamaları talihsizliktir.
Maalesef demokrasi ile kalkınma arasında doğrusal bir ilişkinin bulunmadığını savunan bu anlayış, özgürlüklerin olmadığı otoriter ülkelerin de rahatlıkla teknolojide ilerleyebildiklerini, dolayısıyla çok da demokrasiye ihtiyaç olmadığını ima ederek bir bakıma ‘yerli’ ve ‘milli’ bir demokrasi havariliği yapmaktadırlar.
Her fırsatta Çin’deki otoriter büyüme modelini örnek gösterenlerin, Prof. Daron Acemoğlu’nun geçen aylarda Karar’da Taha Akyol’a verdiği röportajdaki şu ifadelerini dikkatle okumalarında yarar var: “Çin en başarılı otoriter/dışlayıcı büyüme deneyimi, ancak bunun sınırlarını da gösteriyor. İlk olarak, Çin’de büyüme çok eşitsiz oldu. Küçük bir grup insan bundan yararlandı ve eşitsizlik büyük ölçüde arttı. İkincisi, devasa miktarda yolsuzluğu beraberinde getirdi. Üçüncüsü, araştırmaya ayrılan kaynakların büyüklüğüne, üniversite sistemine ve inovasyona yönelik teşviklere rağmen, Çin’in büyümesi yurt dışından alınan veya çalınan teknolojiye dayanıyor. Şimdiye kadar yaratıcılık ve yenilikten ziyade yatırım ve teknoloji transferinden kaynaklanan büyüme.”
Unutmayalım Anayasa Mahkemesi, 2.5 yıldır kapalı olan Wikipedia’nın erişim yasağını anayasaya aykırı bulmasına rağmen yasağı hala devam ettiren, ifade ve basın özgürlüğünü fazla önemsemeyen yerli ve milli demokrasi anlayışıyla belli oranda bir kalkınma sağlayabiliriz, ama insanlarımızın kendilerini güvende ve huzurlu hissetmelerini sağlayamayız.