Yargıya güven azalıyor, peki AİHM başkanına nasıl güveneceğiz?
Aslında bu yazıya yargının halen içinde bulunduğu perişan halin fotoğrafını çekmek üzere başlamıştım.
Ancak dün Türkiye’ye gelen yeni AİHM Başkanı Robert Spano’nun İstanbul üniversitesinden fahri doktora unvanı alacak olması, doğrusu kafamı biraz karıştırdı.
Önce Beştepe Külliyesinde yeni adli yıl açılışında konuşan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın şu sözlerinden başlayarak hukuki görüntümüze bir bakalım: “Mahkeme salonlarının duvarlarında ‘Adalet mülkün temelidir’ sözü yazar. Hazreti Ömer’e atfedilen bu söz, devletin orduyla değil, parayla değil, petrolle-doğal gazla değil, sanayiyle-ticaretle değil, adaletle yaşadığını belirtiyor. Çünkü adaleti tam manasıyla tesis ettiğinizde, diğer her şey zaten kendiliğinden gelişecek, yaşayacak, ülkeyi ve toplumu kuşatacaktır. Tarihin her döneminde adaletin üzerinde en çok durulan ve tartışılan kavram olmasının sebebi de budur.”
Hiç tereddütsüz bu sözler alkışlanır, zaten bu ülkede yaşayan herkesin ortak temennisi de, beklentisi de hukukun üstünlüğüdür, yargının bağımsızlığıdır. Ama gelin görün ki, artık Türkiye’de hukukun üstünlüğü çerçevesinde yargının bağımsız işlediğine, adaletin tecelli ettiğine kimse inanamıyor.
Neden? Çünkü bu ülkede özellikle son yıllarda, telafisi mümkün olmayan öylesine hukuk faciaları yaşanıyor ki insanlar adalete olan güvenlerini de, geleceğe ilişkin umutlarını da kaybediyorlar.
Evet kağıt üzerinde Türkiye bir hukuk devletidir, yargı da bağımsızdır... Ama uygulamada öyle olmadığını Türkiye toplumu da, dünya da çok iyi biliyor. Rahip Brunson’un serbest bırakılma hikayesi hala hafızalarımızda. ABD Başkanı Trump’ın telefon ve hakaret dolu mektupları sonrasında, PKK ve FETÖ’den tutuklanan rahibin alelacele evine gönderilmesini hiçbir hukuksal gerekçeyle izah edemeyiz.
Hakkında bir kez beraat, iki kez tahliye kararı verilmesine ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) hak ihlali kararı vermesine rağmen Osman Kavala 1039 gündür Silivri’de tutulmaya devam ediyor. Aynı şekilde iki kere tahliye edilip, iki kere yeniden tutuklanan ve Yargıtay tarafından verilen müebbet cezası ağır bulunan Ahmet Altan da halen cezaevinde.
AİHM’nin “Tutukluluğu siyasi, tahliye edilmeli” kararına ve tutuklu olduğu davadan tahliye edilmesine rağmen Selahattin Demirtaş da cezaevinde kalmaya devam ediyor...
Bu konuda sayıları ve isimleri arttırmak daha da mümkün. Böyle bir durumda Türkiye’de hukukun üstünlüğünün düzgün işlediğine, yargının bağımsız olduğuna insanları nasıl inandıracağız?
Unutmamak gerekiyor ki hukuk devleti kurallarının işlemediği, yargının bağımsız olmadığı bir ülkede adalete güveni tesis etmek de, Türkiye’nin dünyadaki hukuksal görüntüsünü düzeltmek de mümkün değildir.
Hal böyleyken Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün davetlisi olarak Türkiye’ye gelen AİHM’nin yeni başkanı Robert Spano’nun, hukuksuz olarak KHK ile akademisyenlerin işine son veren İstanbul Üniversitesi’nden fahri doktora unvanı almasını nasıl bir hukuki vicdanla izah edeceğiz?
Endişeler sadece bununla da sınırlı değil elbette, acaba AİHM başkanı keyfi gazeteci tutuklamalarını, haber sitelerinin sansür edilmesini, televizyonlara kapatma cezası verilmesini, hak ihlallerini, Osman Kavala, Ahmet Altan, Selahattin Demirtaş, Barış Pehlivan ve Murat Ağırel gibi gazetecilerin neden hala cezaevinde tutulduklarını yetkililere sormuş mudur?
Eğer AİHM Başkanı en temel insan hakları değerlerinin altını çizmeyecekse bilinmelidir ki ziyareti, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi açısından hazin bir görüntü olacaktır.
Mehmet Altan’ın AİHM başkanına yazdığı açık mektuptaki şu satırları, umarız Robert Spano için bir anlam ifade ediyordur: ‘‘Doktora alacağınız üniversite, benim gibi KHK ile atılan akademisyenlerin davalarında ‘davalı kurum’ olarak yer almaktadır. Bu davalar hâlen devam ediyor ve pek muhtemeldir ki sizin başkanı olduğunuz AİHM önüne de gelecektir. Ancak siz o süreçte İstanbul Üniversitesi’nden fahrî doktora diploması almış bir Yargıç olacaksınız. Yüzlerce öğretim görevlisini haksız bir şekilde okuldan atarak işsizliğe ve yoksulluğa mahkûm eden bir üniversitenin fahrî üyesi olmak bilmiyorum ne kadar övünç verici?”