Ya adalete bir gün bizim de ihtiyacımız olursa

CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun attığı tweetler yüzünden 9 yıl 8 ay 20 gün hapis cezası alması karşısında Türkiye’ye ilişkin endişelerimin derinleştiğini belirtmeliyim. Üstelik de çok eski tarihlere ait tweetler bunlar... Tweetlerin atıldığı dönemde Kaftancıoğlu hakkında suç duyurusunda bulunulmuş, ama savcılar o gün hiç ilgilenmemiş, bir bölümü hakkında da takipsizlik kararı verilmiş.

Ama ne hikmetse 23 Haziran’da tekrarlanan İstanbul seçiminden hemen sonra yargı mekanizması bir anda hızlanmış ve hakkındaki bütün davalar üst üste toplanarak dokuz yıllık bir fatura çıkarılmış... Elbette son karar yargıya aittir, ama ortaya çıkan durum sanki biraz konjonktürel bir sonuç gibi görünüyor.

Hayatımın hiçbir döneminde Canan Kaftancıoğlu’nun o tweetleri attığı dönemdeki sosyalist dünya görüşü çizgisindeki düşünceleriyle herhangi bir yakınlığım ve de düşünce akrabalığım olmadı, muhtemelen bundan sonra da olmayacaktır. Kaftancıoğlu’nun şimdi daha makul ve liberal bir çizgide olduğu söyleniyor. Ama bütün bunların hiçbir önemi yok. Çünkü “hukukun üstünlüğü”nün hakim olduğu demokratik bir sistemde insanların inançlarına, düşüncelerine, kimliklerine ve renklerine bakarak karar verilmez.

İfade özgürlüğünün ve insan haysiyetinin ancak insan hakları temeline dayalı demokrasilerde teminat altına alınabileceğine inanan birisi olarak, hiçbir şekilde katılmadığım, hatta kendi açımdan baktığımda sakıncalı bulduğum düşüncelerle demokratik zeminde mücadele edebilirim. Ama rejim için tehdit oluşturuyor gerekçesiyle alternatif düşünceleri yok sayan ve de onlara karşı adalet dağıtımının hakkaniyetli olmadığına inandığım bir duruma sessiz kalmayı da insan onuruyla asla bağdaştıramam.

Her ne kadar bugün başka iklimlere savrulmuş olsa da, aslında hukukun üstünlüğü ve özgürlükler, geçmişte AK Parti için de çok önemliydi.

Ve o gün aynen şöyle diyordu: “Mevzuatımızdaki yasakçı hükümler nedeniyle, ülkemiz hukuk devletinden çok kanun devleti görüntüsü vermektedir. Türkiye, kanunlarını hukuka, hukukunu evrensel adalet ve insan hakları esaslarına dayandırarak ve temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasını sınırlayan yasakçı hukuk sistemini değiştirerek gerçek anlamda hukuk devleti olacak ve uluslararası camiada saygın bir yer kazanacaktır.”

İşte tam da bu yüzden AK Parti iktidarının yönettiği bir Türkiye’de, ana muhalefet partisi İstanbul il başkanı hakkında verilen mahkumiyet kararında adalet terazisinin işleyişi ile ilgili bazı endişelerin ortaya çıkması bir talihsizliktir.

Eğer bu ülkede herkesin kendini güvende hissedeceği, adalet terazisinin “hukukun üstünlüğü”ne göre işlediği bir yargı sistemi inşa edemezsek, korkarım hiçbirimiz geleceğimizden emin olamayız. Oysa hepimiz için hava, su ve ekmek kadar en elzem olan ihtiyaç adalettir. Çünkü bir gün başımız dara düştüğünde, bu ülkenin vatandaşı olarak güvenle kapısını çalabileceğimiz, bağımsızlığından ve tarafsızlığından emin olduğumuz en değerli varlığımız yargı kurumudur.

Unutmayalım ki adalete güvenin zaafa uğradığı toplumlarda, kendilerinin “hiçleştirildiği” duygusuna kapılan bireylerin, farklı aidiyete mensup gurupların, partilerin, cemaatlerin içten içe rövanşizm duygusuyla yanıp tutuşmaları kaçınılmaz hale gelebilir ki bu bir toplum için en tehlikeli senaryodur.

Bu çerçevede siyasal iktidarlara düşen en önemli görev, adalete güveni sarsacak tutum ve davranışlara asla izin vermemektir. Çünkü ne kadar güçlü ve muktedir olursa olsunlar, bu dünyada iktidarlar için en değerli ve kalıcı sermaye hakkaniyettir. Ayrıca gelecekte hayırla yad edilmenin yolu da buradan geçmektedir.

YORUMLAR (83)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
83 Yorum