Sadaka devleti sosyal devlet olabilir mi?
Geçtiğimiz günlerde, AK Parti’nin İstanbul Büyükşehir adayı Murat Kurum’un lansman toplantısında vaatlerini açıklarken, tuhaf bir şekilde ‘sadaka devleti’ ile ‘sosyal devlet’ sanki zihnimde bir mücadele halindeydi…
Her ne kadar ‘sosyal devlet’ zaman zaman tartışılır olsa da özellikle günümüzde toplumlar açısından önemli bir ihtiyaç haline gelmiş bulunuyor
Tarih boyunca yaşanan savaş, afet, kriz gibi büyük sarsıntıların ardından ortaya çıkan olumsuz tablo dünyanın seyrini değiştirmiş, bunun sonucunda da toplumun sosyal refahını maksimize etmek amacıyla devletin rol üslenmesi gerektiği fikri ön plana çıkmıştır.
Özellikle 19. Yüzyılın sonlarında ortaya çıkmaya başlayan sosyal devlet, yoksulluklara, gelir dağılımı adaletsizliklerine ve toplumların refah seviyelerinin azalmalarına karşı ciddi bir rol üslenmiştir.
Çünkü sosyal devlet, vatandaşlarına asgari bir gelir düzeyini garanti etmek, belli ihtiyaçların karşılanmasında minumum standartları temin etmek, tüm vatandaşların hayat şartlarını iyileştirmek, adil gelir dağılımını ve sosyal adaleti sağlamakla yükümlüdür.
Sosyal devlet anlayışı 20. Yüzyılın son çeyreğine kadar modern devletlerde önemli bir fonksiyon icra etmiştir. Ama liberal ekonomideki yeni gelişmeler ve özellikle 1970’li yıllarda yaşanan ekonomik krizlerle birlikte devlet yapılarında oluşan hantallaşma ‘sosyal devlet’ anlayışının pırıltısını azaltmıştır.
Ancak pandemi sonrasında kapitalist ekonomiye dönük eleştiriler ‘sosyal devlet’ kavramını yeniden gündeme taşımış bulunuyor. Kısacası günümüzde ‘sosyal devlet’ kavramını yok sayarak toplumlardaki memnuniyet düzeyini arttırmak mümkün değildir.
Bu çerçevede, AK Parti’nin İstanbul Büyükşehir adayı Murat Kurum’un vaatlerine yakından bakmakta yarar var. Şimdi Kurum’un şu vaatlerini dikkatle okuyalım:
-1 Nisan sabahı gençlerimize ulaşımda yüzde 40 indirim yapacağız. Bilindiği gibi İmamoğlu, öğrencilere bu indirimi sağlamak istemiş, ancak Cumhurbaşkanı “Kimin parasını kime veriyorsun” dediği için AK Partili meclis üyeleri karşı çıkmıştı.
-Memlekete giden öğrencilerin yol parasını yılda 2 defa Büyükşehir olarak biz karşılayacağız.
-Aile kart’la 0-4 yaş arası çocuğu olan annelere verilen ücretsiz ulaşım hakkını değiştiriyoruz.
-Artık hem yaşı 0-6’ya çıkarıyoruz, hem de babalara da çocuklarıyla ücretsiz seyahat hakkı veriyoruz.
Okullarımızda beslenme desteği vereceğiz. İlköğretim öğrencilerine ulaşım tamamen ücretsiz olacak.
-Öğrenci evlerine 25 metreküp doğalgaz desteği vererek yanlarında olacağız.
-İlk defa evlenecek genç kardeşlerimize 50 bin TL beyaz eşya yardımı yaparak yanlarında olacağız.
-İhtiyaç sahibi emekliler için her ay İstanbul kartlarına 2 bin 500 lira destek ödemesi yapacağız.
-Emeklilerimizin her anında hep yanlarında olacağız. 25 yaş altı İstanbullulara, İBB Şehir Tiyatroları ve ücretli konserlerde yılda 3 defa ücretsiz bilet gibi avantajlar sağlayan Genç İstanbul Kartı’nı devreye alacağız.
Bu vaatlere kim itiraz edebilir ki… Her biri toplumun dezavantajlı kesimlerine bir nebze olsun nefes aldıracak ve onları iyi hissettirecek vaatler.
Ancak hemen belirtmek gerekiyor ki bu vaatler, aynı zamanda vahim bir fotoğrafa da işaret ediyor. Açıkça bu vaatlerden de anlıyoruz ki maalesef 23 yıldır ülkeyi aralıksız yöneten AK Parti iktidarı toplumun önemli bir kesimini sadakaya muhtaç hale getirmiş.
Kısacası Murat Kurum vaatlerini madde madde sıralarken demek istiyor ki:
-Emeklilerimiz zor durumda, belediyemizin imkanlarından onlara destek vereceğim.
-Öğrencilerimizin aile bütçeleri iflas ettiği için onlara ulaşımda indirim yapacağım, doğal gaz desteği vereceğim. Yani “Size sadaka vereceğim…”
Eğer AK Parti iktidarı 2013 yılına kadar sürdürdüğü başarılı ekonomik ve sosyal politikalarını sürdürebilseydi, adaletin terazisini bu kadar bozmasaydı, belki de Murat Kurum bugün İstanbullulara, AK Parti’yi zaaf içinde gösteren vaatlerde bulunmak zorunda kalmayacaktı.