Özgürlük karşıtı 1071 akademisyene ithaf olunur
Center for World Üniversity (CWUR) adlı kuruluş her yıl dünyadaki üniversiteleri 7 kritere göre gözden geçirip puan vererek sıralamaya tabi tutuyor. Bu kriterler eğitim kalitesi, mezunların iş bulma oranı, öğretim kadrosunun kalitesi, araştırma sayısı, yüksek kalite yayın sayısı, dışarıdaki etki ve üniversitenin yayınladığı kitap ve makalelerden yapılan alıntı sayısından oluşuyor.
Değerlendirmeye alınan ilk 500 üniversite içinde hiçbir Türk üniversitesi bulunmuyor. İlk 1000 üniversite içinde geçen yıl 13 Türk üniversitesi yer alırken, bu yıl bu sayı 10’a düşmüş görünüyor. Üstelik birkaç istisna dışında Türk üniversiteleri geçen yılki yerlerini de kaybederek daha alt sıralara düşmüş durumda. Türkiye sıralamasında birinci konumda olan Ortadoğu Teknik Üniversitesi dünya sıralamasında geçen yıla göre 14 sıra yükselerek 582’nci sıraya ilerlemiş. Hacettepe geçen yıl sıralamada 525’inci sıradayken bu yıl 645’inciliğe, geçen yıl 560’ıncı sırada yer alan İstanbul Üniversitesi bu yıl 644’üncü sıraya gerilemiş. Sıralamada yukarıya çıkan istisnalardan birisi de Boğaziçi Üniversitesi. Geçen yıl 740’ıncı sıradayken bu yıl 700’üncü sıraya çıkmış.
Evet üniversitelerimizin dünya akademik camiası içindeki halini ortaya koyan bu tablo hiç iç açıcı değil. Maalesef üniversitelerimiz, Türkiye’yi ilmi ve fikri planda bir üst lige taşıyacak kalitede bilim üretmiyor, gelişmiş dünya üniversiteleri arasında bir saygınlığı yok ve bu üniversitelerden mezun olan gençlerimizin iş bulma oranı da oldukça düşük.
Çünkü üniversitelerimizdeki akademisyenlerin bilimsel özgürlük içinde ilmi çalışmalar yaparak bilim üretmekten çok daha önemli işleri var. Onlar şimdilerde, kendileri gibi üniversitelerde akademisyenlik yapan arkadaşlarının fikir özgürlüğünün kısılmasını, üniversitelerden kovulmaları ve hatta zararlı fikir ürettikleri gerekçesiyle hapse atılmaları için ‘emir-komuta zinciri’ içinde imza kampanyası düzenlemekle meşguller...
***
Bilindiği gibi 10 Ocak 2016’da 1128 akademisyen “Bu suça ortak olmayacağız” adıyla bir bildiri imzalamış, bunun üzerine bir bölümü üniversitelerden kovulmuş ve bir bölümü de hapse atılmıştı. Hiç kuşkusuz bu bildiri, HDP’lilerin bile kendilerini özeleştiriye tabi tuttukları hendek olayları sırasında barış çağrısı yaparken PKK’yı görmezden gelmesi, akademisyenliğe asla yakışmayan kötü bir bildiriydi. Elbette böyle bir bildiriyi yerden yere vurabilirsiniz, ahlaken ve akademik olarak karşı çıkabilirsiniz.
Ancak Anayasa Mahkemesi’nin, barış çağrısı yapan akademisyenlerle ilgili olarak verdiği “hak ihlali” kararına karşı talimatlandırılan 1071 akademisyenin, “Anayasa Mahkemesi terörü meşrulaştıramaz” başlıklı bir bildiri yayınlayarak arkadaşlarının özgürlüklerinin kısılmasını, hapse atılmalarını ve üniversiteden kovulmalarını istemeleri ahlaki ve insani bir durum değildir.
Ne yazık ki üniversitelerimizin ve akademisyenlerimizin içler acısı hali budur. İşte bu yüzden de okullarımızda akademik özgürlüğe sahip, ufku açık bilim insanları yetiştiremiyoruz, bilim ve teknoloji üretemediğimiz için de gelişmiş dünya ile yarışamıyoruz.
Oysa bugün ifade özgürlüğü konusunda maruz kaldığımız sıkıntıların benzerlerini, geçmişte de aynen yaşadık hem de acı tecrübelerle... Hatırlayalım, geçmişte bu ülkenin üniversitelerinde yıllarca “Aman ha kapıları sıkı tutalım, irticacılar ve komünistler gelir” kampanyaları yapılarak özgürlükler katledildi. Ama günün sonunda ne komünizm geldi, ne de irtica...
Maalesef bu zihniyet yapısıyla sadece zaman ve enerji kaybettik, ama bilim ve teknoloji üretemedik. Geldiğimiz noktada hala aynı şeyleri tartışıyoruz ve bir arpa boyu ilerleyemedik... Eğer bu geri kalmış halimizle, gelişmiş dünyanın ürettiği teknolojilere uzaktan bakmaktan mutluysak, bütün özgürlükleri kısmaya, konuşanları susturmaya devam...