Mazlum’un bir eli Trump’ta bir eli Putin’de ya bizim elimiz...
Barış Pınarı Harekatı Türkiye’nin güvenliği açısından hayatı bir öneme sahipti, bu yüzden de bütün siyasi partiler dahil, Türkiye toplumu hep birlikte destek verdi. Harekatla nispi de olsa bir başarı elde edildi, ancak Ankara’da Amerika ile, Soçi’de Rusya ile yaptığımız anlaşmalar sonunda ortaya çıkan manzaranın sahada sağladığımız başarıyı teyit eden bir fotoğrafa işaret ettiğini söylemek ne yazık ki pek mümkün değil.
Çünkü mutabakatların daha mürekkebi kurumadan bir taraftan Amerika “general” olarak tanımladığı YPG komutanı Mazlum Kobani’yi ağırlamaya hazırlanırken, Rusya Genel Kurmay Başkanı ve Savunma Bakanı da görüntülü tele-konferansla Mazlum’la görüşüp bilgi alışverişinde bulunarak adeta Türkiye’ye nazire yaptılar.
Oysa biz Barış Pınarı Harekatı’nı ‘terörist’ olarak tanımladığımız YPG’ye karşı düzenledik, ancak anlaşmalar yaptığımız müttefikimiz ABD ve dostumuz Rusya, daha bizden ayrılır ayrılmaz YPG komutanını kucaklama yarışına girdiler. Şimdi Mazlum Kobani’nin bir eli Trump’ta, bir eli ise Putin’de...
Acaba Türkiye’yi yönetenler bu fotoğrafı nasıl izah ederler? Açıkçası toplum olarak olup bitenleri anlamakta zorluk çekiyoruz. Ya dostlarımız yöneticilerimizle yaptıkları toplantılarda Türkiye’nin kendini iyi hissetmesi için duymak istediklerimizi söyleyip gerçek niyetlerini gizliyorlar, ya da Türkiye’yi yönetenler bizi doğru bilgilendirmiyorlar. Mesela Soçi’de imzalanan 10 maddelik mutabakatı okuyan Dışişleri bakanı Çavuşoğlu PKK/YPG tanımlaması yaparken, mutabakatın Rusçasını okuyan Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un “Kürt Savunma Güçleri” ifadesini kullanması son derece manidardır.
Maalesef ortaya çıkan bu fotoğraf, içeride siyasete tahvil etmeye çalıştığımız zafer fotoğrafıyla pek uyuşmuyor. Yeni durumu nasıl izah edersek edelim, an itibariyle ortaya çıkan tablo şu; güvenliğimizi sağlamak üzere gerçekleştirdiğimiz harekat sonrasında YPG uluslararası bir meşruiyet kazanmış durumda. Çünkü Avrupa ve Amerika dahil bütün dünya YPG’yi IŞİD’i bitiren güç olarak görüyor. Ayrıca YPG/PKK unsurları hiçbir güç kaybına uğramadan kontrol ettikleri bölgelerde var olmaya devam ediyorlar. Ve tabii en önemlisi de kendi halkını katleden diktatör Esad tek kurşun atmadan yeniden Suriye’nin tek hakimi konumuna gelmiş bulunuyor, ayrıca artık sınırımızda rejim güçleri var.
Bu arada, ABD kuvvetlerinin dün gece yarısı İblib’te yaptıkları operasyonla IŞİD terör örgütü lideri Bağdadi’yi öldürdüklerini Trump resmen açıkladı. Operasyonda Rusya’ya, Suriye’ye, Irak’a ve Türkiye’ye teşekkür eden Trump’ın özellikle Suriye’deki Kürt güçlerine, yani YPG güçlerinin verdiği istihbarata teşekkür etmesi dikkat çekicidir. Görüldüğü gibi IŞİD’e karşı mücadelede YPG aktif rol oynamaya devam ediyor.
31 Ekim’de Suriye ile ilgili anayasa çalışmaları başlıyor. Süreç tamamlandığında hep birlikte göreceğiz ki, YPG varlığı otonom bir güç olarak Suriye’de yerini almış olacak.
Galiba Suriye probleminin en büyük mağdurlarından birisi olarak, bu sorunun neresinde durduğumuzu sormamız ve sorgulamamız gerekiyor. Ortaya çıkan tabloya bakarak söylemek gerekirse, maalesef genel olarak Suriye’de yaşananlar ve özellikle de bu ülkedeki Kürtler konusunda hiçbir ciddi stratejimiz olmadı. Bu yüzden de Türkiye’nin Kürt düşmanı, Kürtlerin mağduriyeti üzerinden politika üreten Rusya ve Amerika’nın ise Kürt dostu olduğu şeklindeki haksız algı karşısında çaresiz durumdayız.
Eğer Suriye’ye ilişkin yeni stratejiler üretemezsek, bölgedeki Rus ve Amerikan stratejileri arasında savrulmaktan kurtulamayız ki, bu durum güvenliğimiz açısından var olan risklerin daha da artarak devam edeceği anlamına gelmektedir.