Kürt sorununun çözümüne Bahçeli katkı verir mi?
Türkiye Cumhuriyeti devletinin Kürt sorunu ile ilgili bakışının başından beri kaygan bir zeminde ilerlediğini artık hepimiz biliyoruz. Bu mesele uzun süre inkar ve asimilasyon politikalarıyla yürütülmeye çalışıldı, ta ki 2005 yılına kadar... AK Parti iktidarıyla, daha doğrusu Tayyip Erdoğan’ın 2005 yılında Diyarbakır’daki o meşhur konuşmasıyla birlikte, Kürt sorununa bakışın da farklı bir boyuta evrildiği muhakkak.
Özellikle de “Açılım süreci” ile birlikte Kürt sorunu konusunda müthiş bir iyimserlik rüzgarı esmiş ve açıkçası, işin başında meseleye şiddetle karşı çıkanlar dahil herkeste bu işin silahsız da çözülebileceği umudu doğmuştu. Ancak PKK’nın Suriye’deki kaos ortamına yaslanarak sergilediği şımarıklık, maalesef Kürt sorununun çözümü ile ilgili çabaları yerle bir etmiş ve meselenin çözümünü bilinmez bir tarihe ertelemiştir. Bu arada iktidarın, hendeklerin kazılması sürecindeki tutumunu da bir yere not etmekte yarar var. Artık şu saatten sonra kimsenin, çözüm konusunda bir adım atmaya ne mecali, ne de cesareti olduğunu söylemek ne yazık ki pek mümkün gözükmüyor.
Evet bu böyledir ama burası da Türkiye’dir, bazen öyle bir atmosfer oluşur ki hiç beklenmedik çevrelerden bütün ezberleri bozan yepyeni çıkışlar gelebilir. Bu da nereden çıktı diyenler için hemen hatırlatalım, bilindiği gibi iktidar son haftalarda zamanlaması açısından dikkat çekici bir adım attı ve uzun süreden sonra yakınlarının, avukatlarının Öcalan’la görüşmesine izin verdi.
Kuşkusuz bu doğal bir görüşmedir ve de son derece de normaldir, ancak bu görüşmelerin tam da 23 Haziran seçimi öncesinde yapılıyor olması doğal olarak zihinlerde bir takım soru işaretlerine de yol açabilir.
Kuşkusuz bu süreçteki en dikkat çekici tavır MHP lideri Devlet Bahçeli’nin tutumudur. Hiçbir ihtiyaç yokken Bahçeli’nin “Bana sorarsanız avukatıyla görüşsün” açıklamasını yapması son derece manidar bir durumdur. Eğer siyasi hayatı boyunca Kürt sorunu konusunda hep şahin politikalar izlemiş ve PKK ile ilgili en sert ifadeleri kullanmış bir siyasi lider, durup dururken Öcalan’la ilgili böylesine ılımlı bir çıkış yapıyorsa bu durumu biraz düşünmek gerekir.
Hatırlayalım, “Açılım süreci” günlerinde çözümle ilgili hazırlanan 10 maddelik metni Sevr Anlaşması’na benzeten Bahçeli çok sert tepki göstermiş ve şu ifadeleri kullanmıştı: “PKK olağanüstü kongre toplayacak, silah bırakacak, barış gelecek ve demokrasinin önü açılacakmış. Sevr Anlaşması’na da barış diyorlardı ve Türk milletine nasıl bir cehennem yaşatacağı herkesin malumuydu. Bu ihanet metni Türkiye Cumhuriyeti’nin çöküş metnidir.”
Peki bugüne kadar Öcalan’ın adını bile ağzına almaktan çekinen Bahçeli’nin İmralı konusundaki bu ılımlı tavrını nasıl okumak gerekiyor?
Bu konuda iki ihtimalli bir okuma sanırım daha rasyonel olacaktır. Birincisi, 23 Haziran seçimi öncesi İstanbul’daki Kürt seçmenin kalbini ittifakın adayına ısındırmak. Cumhur İttifakı’nın 31 Mart seçimleri öncesinde Kürtlerle ilgili dillendirdiği sert söylemlerden sarfınazar ederek, bugün politika değişikliğine gitmesi ittifak açısından doğal bir tavır olabilir. Ancak bu değişikliğin sonuçlarını görmek için 23 Haziran sandığını beklememiz gerekiyor. İkincisi ise MHP’nin Kürt meselesi konusunda daha rasyonel bir siyasete kapı aralaması şeklinde okunabilir.
Kuşkusuz mevcut şartlar dikkate alındığında MHP’nin böyle bir manevra yapması pek mümkün görünmüyor. Ama kim bilebilir ki, belki de yıllardır Türkiye’nin insani ve ekonomik enerjisini tüketen en çetrefilli problem MHP’nin katkılarıyla çözülecektir. Eğer ülkenin en hayati meselesi konusunda böylesine değerli bir katkı sunabilirse, inanıyorum ki bu Bahçeli’nin siyasi hayatında müstesna bir sayfa olacaktır.
Unutmayalım ki Türkiye yıllardır idamın kaldırılmasını tartıştı ve bu konuda Avrupa Birliği’nden gelen sayısız eleştirilere muhatap oldu. İşte bu problemin çözülmesi, yani idamın kaldırılması içinde MHP’nin de yer aldığı Anasol-M hükümeti tarafından gerçekleştirilmiştir. Doğrusu iyi de oldu, yıllardır Türkiye’nin başını ağrıtan bir mesele halledilmiş oldu.