İttifakta son sözü her zaman Bahçeli söyler
Almanya dönüşü Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, “Mevcutta 50+1 mecburiyeti partileri yanlış yollara sevk ediyor. Kimin eli, kimin cebinde belli değil. Ama oy sayısı itibarıyla ‘en fazla oyu alan aday seçilir’ denildiği zaman seçim hızlıca tamamlanır” sözleri siyasi kulisleri hareketlendirmiş ve yeni bir arayışın işareti olarak değerlendirilmişti.
Cumhurbaşkanının ittifaklarla ilgili negatif değerlendirmeleri, siyasi kulislerde dillendirilen “Erdoğan, acaba Cumhur İttifakı içindeki parçalı ittifak yapısından, özellikle de MHP’den yoruldu mu?” biçimindeki sorular, ister istemez dikkatleri Bahçeli’ye çevirmişti…
MHP lideri dünkü grup konuşmasında, bir bakıma Erdoğan’ın elindeki kartları gördüğünü belirterek, her zaman olduğu gibi Cumhur İttifakı’nda son sözü yine o söyledi ve dedi ki: “Yüzde 50+1 oyla Cumhurbaşkanı seçilmesi çoğulcu demokrasinin dünyaya emsal olacak şeklidir. Milletvekili, belediye başkanı, muhtar seçmiyoruz. Cumhurun bütününü temsil edecek cumhurbaşkanı seçiyoruz.” Hatırlayalım, Bahçeli 2021 yılında da 50+1’in yüzde 40’lara düşürülmesini savunan AK Partililere karşı sert çıkmış ve bunu ‘abesle iştigal’ olarak değerlendirmişti.
AK Parti-MHP koalisyonunda zaman zaman dolaylı, zaman zamanda doğrudan yaşanan bu ‘ince’ mesajlaşma giderek bir rutine dönüşmüş durumda. Aslında ortaklar birbirinden çok da mutlu değiller, ama her şeye rağmen birbirlerine mecbur ve mahkum olduklarını da çok iyi biliyorlar, bu yüzden de her mesaj savaşını “Biz ayrılamayız…” şarkısıyla bitiriyorlar.
Artık herkes iyi biliyor ki bu sahnede son şarkıyı Bahçeli söyler, çünkü o assolisttir ve de AK Parti iktidarının kayyımıdır…
Kuşkusuz bizim bütün bu değerlendirmelerimizin ömrü, AK Parti-MHP arasındaki açık mesajlaşma trafiğinin ömrü kadardır. Mesela Perşembe günü Erdoğan-Bahçeli görüşmesi var, orada nelerin konuşulacağını, nasıl bir ‘iman tazelemesi’ yapılacağını bilmiyoruz.
Ama bildiğimiz bir şey var ki her ne kadar Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu ittifak işinden hayli sıkılmış olsa da Bahçeli’yi mutsuz edecek bir adımı asla atmayacaktır.
Cumhurbaşkanı ortaklıkta kriz yaratacak bir adım atmayacaktır ama Bahçeli de bugüne kadar hiçbir faniye nasip olmayan böylesine siyasal bir lüksün sefasını sürmekten elbette vazgeçmeyecektir. Düşünün ki hükümetin oluşumunda fiili olarak ortak değilsiniz, kabinede bakanlarınız yok ama iktidarın her attığı ya da atacağı adımı sizin rızanız olmadan hayata geçirmesi mümkün değil.
Devlet kurumlarında, özellikle de yargı ve emniyetteki MHP renginin giderek güçlendiği dikkate alındığında, MHP’nin iktidarla ortaklığının nasıl bir nimet-külfet dengesi üzerine bina edildiğini anlamak eminim daha kolay olacaktır.
Hal böyleyken, Perşembe günkü Erdoğan-Bahçeli görüşmesiyle ilgili kimse bir uyumsuzluk ya da kriz beklentisi içine girmemelidir. Nitekim Bahçeli grup konuşmasında, “Erdoğan ile aramıza kimse giremez” diyerek muhtemel bir krize kapıyı kapatmış bulunuyor.
Ayrıca Bahçeli “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi aksayan tekleyen aksayan yönleri varsa mutabakatla düzeltilmelidir” şeklindeki sözleriyle de ‘uyum kapısı’nı açık tutmaya devam ediyor.
Açıkçası ben, MHP liderinin AK Parti ile uzun bir yolculuğa çıktıklarını, dolayısıyla kimsenin yolun yarısında yürüyüşü bırakmak gibi bir lüksü olmadığını lisanı hal ile anlatmaya çalıştığını düşünüyorum.
Bu çerçevede Bahçeli’nin “Siyasi hayatımız boyunca hiç kimsenin sırtına binmedik. Hiç kimseyi de sırtımıza bindirmedik” sözlerini anlamlı bulunuyorum.
Bugüne kadar MHP’nin AK Parti ile ortaklığı konusunda kimsenin pek de çözemediği farklı planları olduğu yorumları yapıldı ve sonunda hepsi boşa çıktı.
Hiçbir tevile yer bırakmayacak kadar açık olan gerçek şu ki MHP bu ittifaktan son derece mutlu ve yapay sıkıntılar çıkartarak oyun bozanlık yapmak gibi bir niyeti de yok.
MHP’nin geçmişte ve günümüz siyasi hayatındaki fonksiyonunu dikkate alarak söylemek gerekirse, Bahçeli ‘bitti’ demeden bu ortaklık asla bitmez…