İttifak adayında galiba birilerinin acelesi var
Henüz ufukta ciddi anlamda bir erken seçim işareti yok.
Elbette bu erken seçim olmaz anlamına gelmiyor. Doğrusu bir sabah kalktığımızda MHP lideri Devlet Bahçeli’in erken seçim istediğini duyarsak şaşırmayız, ama şimdilik yok...
Hal böyleyken belli çevrelerin, özellikle bazı isimlerin muhtemel demokrasi ittifakının adayı olmaması gerektiği yönündeki özel gayretlerinin arkasında sanki tuhaf bir gericilik var gibi... Henüz muhalefette yer alan partilerin nasıl bir ittifak oluşturacakları bile belli değilken, acaba neden birileri yangından mal kaçırma telaşına düşer doğrusu anlamak mümkün değil. Sanki bütün problemler halledilmiş, her şey hazır, altın tepside cumhurbaşkanlığı sunuluyor da acaba bu cumhurbaşkanlığını kime lütfetsek...
Peki kim bu cumhurbaşkanlığı dağıtım telaşına düşenler dersiniz. Aslında kendilerini çok da gizlemiyorlar, özellikle 31 Mart yerel seçimlerine kadar çok umutsuzdular, adeta dünyadan elini eteğini çekip köşelerinde küskün küskün oturmaya razıydılar. Dahası CHP ile iktidar olmanın hayalini bile kurmaktan vaz geçmişlerdi.
Ama 31 Mart’ta CHP bir anda yerelde iktidar olunca, karanlık odalarından çıkıp pazarda ahkam kesmeye başladılar. Ancak hayatlarında Türkiye toplumunun ortak değerlerini pek paylaşmadıkları için bu seçim başarısının nasıl sağlandığını da en azından düşünme gayreti içine bile girmediler. Bu yüzden de Ortodoks zihin dünyalarını hiçbir zahmete sokmadan muhalefetin cumhurbaşkanı adayını tayin ediyorlar!..
Oysa yerel seçim başarısının mimarı güçlü bir muhalefet bloğu inşa eden CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun eseridir. Siyasal anlamda neredeyse her şeyin imkansız olduğu bir süreçte muhalefeti ayağa kaldırdı ve Türkiye için umut ışığı yaktı. O günleri hatırlayalım, hayatları boyunca her şeye itiraz eden solun bu Ortodoks kesimi Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’a da itiraz etmişlerdi. Çünkü onların küçük mahallelerinden bakıldığında “CHP kendi içinden bir aday çıkaramıyor mu da bu isimler bulundu?” diye itiraz etmek gerekiyordu.
Şimdi de yine aynı Ortodoks mahallede “CHP’de kimse kalmadı da dindar bir aday mı olacak” şarkıları söyleniyor. Oysa CHP’nin oy oranı belli, dolayısıyla ortak aday belirlemede de yine yerel seçimlerde olduğu gibi Kılıçdaroğlu’nun birleştirici stratejisine ihtiyaç var. Nitekim bu zamansız aday spekülasyonunu değerlendiren Kılıçdaroğlu “Kişiler bazında tartışma doğru değildir. İttifakı yok sayıp aday belirlemeyiz” diyerek son noktayı koymuş bulunuyor.
Ayrıca Ortodoks sol mahalle neden bu kadar telaşlanıyor doğrusu anlamak mümkün değil. Kaldı ki ortak aday konusunda şimdiden Abdullah Gül, Ekrem İmamoğlu, Ali Babacan ya da Mansur Yavaş gibi isimler üzerinden spekülasyon ürüterek bunları birbiriyle yarıştırmak kimsenin işine yaramaz.
Maalesef yıllarca kendi küçük dünyaları dışındaki gelişmelere pencerelerini kapatan Ortodoks sol, Kılıçdaroğlu’nun CHP’ye getirdiği dinamizmi ve değişimci ruhu anlayamadığı gibi, ortak aday meselesinin nasıl bir strateji üzerine bina edilmesi gerektiğini de anlamaktan acizdir. Oysa mesele “dindar aday” meselesi değil ki...
Kim aday olur bilemeyiz, ama bilinen bir gerçek var ki “ortak aday”ın Türkiye’nin ortak paydası olması gerekiyor. Her konuda yüzde yüz aynı düşüncede olmaları gerekmiyor elbette. Ortak aday her kim olacaksa bu isme sosyal demokratların da, muhafazakarların da, milliyetçi kesimlerin de, liberallerin de ve en önemlisi de Kürtlerin büyük itirazının olmaması gerekiyor. Unutmayalım ki özellikle AK Parti tabanından ve Kürt seçmenden oy alma şansı bulunmayan bir adayın Tayyip Erdoğan’la yarışma şansı kelimenin tam anlamıyla sıfırdır. Dolayısıyla CHP’deki değişimi bile henüz kavrayamamış Ortodoks solcularımızın fantezilerinin hiçbir toplumsal karşılığı yoktur.
Eğer hala “eski CHP” hayaliyle aday arıyorlarsa, onlar için en ideal aday Muharrem İnce’dir, onu da beğenmezlerse Uğur Dündar’la yola devam edebilirler...