‘İslam nizamı’ demokrasinin alternatifi değil
Modern dönem Müslüman toplumlarında başta düşünce insanları olmak üzere farklı toplum katlarında yer alan insanlar İslam’la ilgili değerlendirmelerde bulunurken, zihinlerinde onları kolay yoldan cennete ulaştıracak adeta bir paket program tasarımı yaparlar. Bu paket programa göre; bütün ekonomik dertleri bitirecek bir “İslam ekonomisi” vardır, Kur’an’da en üstün teknolojiye işaret eden gizli bilgiler mevcuttur. Siyasetten eğitime, sağlıktan uluslararası ilişkilere kadar pek çok alanda Kur’an’da hazır reçeteler bulunmaktadır.
Zihin dünyasını ulvi hedeflere kilitleyen bu bakış açısı, maalesef iletişim ilişkilerinin bir tık ötemize taşındığı, teknolojik gelişmelerin tasavvurlarımızı aşan bir seviye kazandığı modern dünya karşısında çaresiz kaldıkça telaşla alternatif üretebilmek için hayali “İslam nizamı” oluşturma derdine düşmüştür.
Evet İslam bir rahmet dinidir ve hayatın her alanını kuşatan bir özelliğe sahiptir. Ancak bu dünyayı imar etmede, siyasi ve toplumsal hayatı tanzim etme konusunda Kur’an’ın hazır reçeteler sunduğu anlamına gelmemelidir. Din bireysel ve toplumsal hayatımıza ilişkin üst insani erdemleri belirler, bize ahlaki davranış bilinci kazandırır. Ama yaşanabilir bir dünya oluşturmada dinin tek muhatabı insandır, dolayısıyla dünya hayatını her yönüyle tanzim etme işi dinin görevi değildir.
Bu bağlamda, İslam’a bakış açımızı zenginleştireceğine, yaşadığımız dünyayı kavrama konusunda önümüzde yeni ufuklar açacağına inandığım Prof. Dr. Ali Bardakoğlu Hoca’nın KURAMER’den çıkan “İslam’ı Doğru Anlıyor muyuz?” adlı yeni kitabının altını özellikle çizmek istiyorum.
Son iki yüzyılda yaşanan mağduriyetlerin Müslümanları, “Batı’yı bütünüyle kuşatan ve bütün sorunları çözen bir dine sahip oldukları halde onu anlayamadıkları için geri kaldıkları” şeklinde bir kanaate sığındıklarına dikkat çeken Bardakoğlu Hoca, İslam dünyasında yaşanan söylem krizi konusunda şu tespiti yapıyor: “Dini doğrudan ilgilendirmeyen ve bireysel inisiyatifle çözülmesi gereken sorunları din alanına çekip onlara klasik dini bilgiler ışığında çözüm getirmeye çalıştılar ve İslam’ı günübirlik siyasetin ve güncel tartışmaların ortasına itmiş oldular. Dahası, ideolojik tutumunu keskinleştirip de sosyal ve siyasal hayatta, ekonomik ilişkilerde olumlu gördüğü her girişim ve beklentiyi ‘mukaddes dava’, ‘İslami hareket’, ‘kutsal emanet’ olarak nitelendirip buna dair tartışmayı helal-haram, iman-küfür, dine sadakat-hıyanet ekseninde ele almaya başladılar.” (1)
İslam toplumlarındaki sistem tartışmalarının doğru sonuçlar üretebilmesi için, öncelikle İslam’dan ne anladığımızı, dahası doğru anlayıp anlamadığımızı netleştirmemiz gerekiyor. Aksi taktirde insanlığın uzun tecrübeler sonunda oluşturduğu demokratik sistemi, bir türlü yaşadığımız çağın diline tercüme edemediğimiz klasik İslam kültür mirasımızla kıyaslayıp rahatlıkla İslam dışı bir sistem olarak ilan edebiliriz.
Oysa dini bilgileri rasyonellikten kopartarak ideolojik kalıplar içinde din gibi sunmanın, sonunda bizzat dine karşı tereddütler oluşturması kaçınılmazdır. Yaşadığımız dünyayı tanzim etmede insan iradesinin esas olduğunu ve hayatın tabii akışını dikkate almadan, bizzat insanın sorumluluğunda olan siyasi, ekonomik ve toplumsal hayatın düzenlenmesi meselesini Kur’an’a izafe etmek “uluhiyetin sınırsız ihatası” ile çelişen bir durum olacaktır.
İşte bu yüzden dinin evrensel hedeflerini görmezden gelip siyasal sistem tasarımı dahil, her şeyi kutsalla açıklama gayreti içine girerek İslam’ın önerdiği tek sistemin “İslam nizamı” olduğunu iddia etmek, maalesef İslam dünyasını çağın dışında bırakmıştır. Oysa önemli olan sistemin adı değil, aklı ve insan iradesini önceleyen, insan hakları temelinde hukukun üstünlüğüne dayalı bir sistemin inşa edilmesidir.
1-İslam’ı Doğru Anlıyor muyuz?, s.50