Hukuku, adaleti konuşmayı ne çok özlemişiz
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın geçtiğimiz hafta Yargı 2019 Reform Strateji Belgesi’ni açıklaması, hepimizin Türkiye’ye ilişkin umutlarını yeniden tazeledi. Meğer hukuku, adaleti yeniden konuşmayı ne kadar çok özlemişiz. Aslında AK Parti bu kavramların hiç yabancısı olan bir parti değil.
Zira 2002 yılında yola çıkarken, ‘hukukun üstünlüğü’ konusunda Türkiye’nin önüne öylesine sağlam hedefler koymuştu ki, hepimiz artık Türkiye’yi evrensel hukuk normları hedefinden kimsenin döndüremeyeceğine canı gönülden inanmıştık. Çünkü AK Parti 2002 Türkiye’sinde hiçbirimizin hayal bile edemeyeceği ve adeta manifesto niteliği taşıyan bir hukuk devleti hedefiyle yola çıkmıştı: “Partimiz hukuku, korkutmanın ve cezalandırmanın değil, adaleti sağlamanın aracı olarak görmektedir. Mevzuatımızdaki yasakçı hükümler nedeniyle, ülkemiz hukuk devletinden çok kanun devleti görüntüsü vermektedir. Türkiye, kanunlarını hukuka, hukukunu evrensel adalet ve insan hakları esaslarına dayandırarak ve temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasını sınırlayan yasakçı hukuk sistemini değiştirerek gerçek anlamda hukuk devleti olacak ve uluslararası camiada saygın bir yer kazanacaktır.”
Aslında o günün şartlarında bu söylemler uzak bir hayal gibi görünüyordu, ama AK Parti iktidarı 2011 yılına kadar bu ‘hukuk devleti’ hedeflerinin önemli bir bölümünü hayata geçirmiştir. Ancak şu da bir gerçek ki, Türkiye özellikle son beş yılda ‘hukukun üstünlüğü’ anlamında çok kıymetli zamanlarını kaybetmiştir. Ve bugün hepimizin bizzat yaşayarak gördüğü gibi Türkiye hukuk konusunda pozitif haberler duymaya hasret kalmıştır.
Düşünün ki Cumhurbaşkanı Erdoğan Strateji belgesini açıklar açıklamaz, döviz kuru bile düşüş trendine giriyor. Oysa bugün açıklanan Strateji Belgesi, geçmişte yine AK Parti iktidarı tarafından açıklanan, hatta açıklanmakla kalmayıp uygulanan hedeflerden farklı değil. Dolayısıyla, bu reform stratejileri konusunda çok da fazla iyimserlik havasına girmeye gerek olmadığını düşünenler olabilir. Kuşkusuz bu tür itirazlarda bir haklılık payı olduğu muhakkak, ama son beş yılda hukuk alanında yaşadığımız fukaralıktan sonra iyi şeyler duymayı o kadar özlemişiz ki...
Evet yargının bağımsızlığı-tarafsızlığı ve hukukun üstünlüğü konusunda ciddi sıkıntılarımız var, bizzat AK Parti iktidarı tarafından gerçekleştirilen hukuksal zihniyet değişiminin bile çok gerisine düştük. Dolayısıyla, reform stratejisi ile geriye doğru gittiğimiz yolları bugün tekrar yürüyecek olsak bile hiç dert değil, yeter ki belgede ortaya konulan reform hedeflerinin arkasına samimi bir irade konulabilsin.
Galiba bugün gelinen noktada şöyle bir tespit yapmakta yarar var; strateji belgesindeki yargısal reformlarının gerçekleşebilmesi için öncelikle bir zihniyet değişimine ihtiyacımız olduğu kesin. Zira son dönemde hukukun üstünlüğünden, adaletten, daha fazla özgürlükten bahseden, tutuklu yargılamanın rutin hale dönüşmemesi gerektiğini dile getiren herkes neredeyse bölücülükle itham edilir hale gelmiş bulunuyor. Bu yüzden de reform stratejisini ete kemiğe büründürecek yasalar çıkar mı, ya da çıkarsa ne ölçüde hayata geçirilebilir doğrusu şu aşamada onu düşünecek durumda değiliz. Er azından hukuksal reformları konuşuyor olmak bile bir kazanımdır.
Ayrıca unutmayalım ki, eğer siyasi iradeden yargıda sorumluluk taşıyanlara kadar herkes güçlü bir hukuk devleti ve reform duygusuna sahip değilse, sağlam hukuk metinleri ve çıkarılan yasalar çoğu zaman istenen pozitif sonucu üretmeyebilir.
Evet yargı strateji belgeleri ve yasalar önemlidir, ama uygulama konusundaki irade hepsinden daha önemlidir.