Hilafetçi gelenekle demokrasi mümkün mü?
Geleneksel İslam siyaset doktrini, hilafet sistemini dinin esas rükünlerinden birisi olarak görmektedir. Doğal olarak bu yaklaşım, yönetici-toplum ilişkilerini totaliter bir anlayışa göre düzenlemektedir. Aynı şekilde demokrasiye karşı reddiyeci bir tavır almanın temelinde de Sünni siyaset düşüncesinden kaynaklanan bir anlayış bulunmaktadır.
Bu yüzden de Osmanlı’nın bitişi sonrasında hilafetin kaldırılması İslam dünyasında tepkilere yol açmış ve bazı İslam coğrafyalarında hilafetin yeniden ihyası için farklı arayışlar içine girilmiştir. Mesela o yıllarda Mısır’daki alimler birliği hilafetin kaldırılmasını kınamış ve bu kararı ‘bidat’ sayarak bütün Müslümanları halifelik sistemini yeniden kurmaya davet etmiştir. Aynı şekilde Hasan el-Benna da hilafeti dinle özdeşleştirmekte ve hilafetin ihyasını istemektedir: “İslam hem inançtır hem ibadet. O hem vatandır, hem ırktır, hem din, hem devlet, hem ruhaniyettir. Hem mushaftır hem de kılıç! Halifelik sisteminin yeniden kurulması kadın-erkek her Müslümana farzdır.” (Ahmet el-Katip, Demokratik Hilafete Doğru, s.349)
Osmanlı’nın çöküşü hilafet arayışını tetiklemiştir ama aynı zamanda hilafet sistemine karşı eleştirel bir yaklaşımın doğmasına da vesile olmuştur. Zira Batı dünyasındaki demokrasi, özgürlükler ve hukukun üstünlüğü konusundaki gelişmeler, İslam toplumlarında da yeni tartışmaları ve arayışları doğurmuştur. Bu sayede halifelik sisteminin ‘İslami’ olup olmadığı, din-siyaset ilişkisi, mutlakıyetçi yönetim anlayışı ve demokratik sistemin inşası gibi pek çok kavram eleştirel bir gözle ele alınmış ve tartışılmıştır. Daha da önemlisi rasyonel akla önem veren bir dönem başlamıştır. Öyle ki, hilafet sistemine karşı o dönem için çok ileri sayılabilecek bir yaklaşımla halifeliğin İslam’la bir ilgisinin bulunmadığı açıkça ifade edilebilmiştir. Bu konuda Ahmet el-Katip’in kitabında, Ezher’den Ali Abdurrazık’tan naklettiği şu ifadeler fevkalade dikkat çekicidir: “İslam, Müslümanların gelenek haline getirdikleri şu hilafet sisteminden beridir... Halifelik ile dinin ilgisi yoktur... Dinin bu hususlarla işi olmaz, din yönetim sistemini ne onaylar, ne emreder, ne yasaklar, aksine bu işi insanlara bırakır.”
Kuşkusuz meselenin en talihsiz tarafı, Müslüman dünyanın yüzyıllara dayanan tarihsel bir tecrübeye rağmen, travmalarından kurtularak yaşadıkları çağın gerçekliklerini de dikkate alan bir sistem inşa edememiş olmalarıdır. Oysa o kadar açık ki, İslam’la tarihi tecrübeleri, inançla siyaseti birbirine karıştırarak oluşturulan babadan oğula geçen saltanat yapıları, despotik yönetimler en büyük zararı İslam’a vermişlerdir.
Maalesef Müslüman toplumlar, dinle siyasetin birbirinden ayrı olması gerektiğini gösteren somut tecrübelere rağmen, ütopik hayaller kurmaktan da bir türlü vazgeçmemişlerdir. Kuveyt’te selefi hareketin lideri Hakim el-Matıri diyor ki: “İslam ümmetinin günümüzde yaşamakta olduğu geri kalmışlık ve çöküntü hali, şer’i siyasi söylemin uğradığı sapmanın sonucudur. Bu söylem din ve sünnet adını kullanarak yönetici seçme, denetleme, gerektiğinde muhalefet etme ve düzeltip yol gösterme hakkını elinden almıştır. Sonunda zulüm ve istibdat yaygınlaşmış ve yeryüzünde fesat çıkmıştır.” (Demokratik Hilafete Doğru, s.350)
Günümüzde Müslüman toplumların trajik hali bunca açık ve net bir şekilde ortadayken, bugüne kadar yönetim anlamında hiçbir yaşanabilir dünya tasarımı ortaya koyamayan Müslümanların “Batı kültürünün ürünü olan demokrasiyi Müslümanlara uygun görmek ancak müstemlekeci bir ruh halinin göstergesidir” benzeri safsatalara bel bağlamaları gerçekten büyük bir talihsizliktir.
Diyelim ki demokrasiden vazgeçtik, peki hangi Müslüman ülkedeki yönetim modelini örnek almamız gerekiyor?
Mesela gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın cesedini kimyasallarla eritip yok eden Suudilerin krallık modeli dertlerimize çare olabilir mi?
Peki demokrasi yerine, İran’daki molla yönetimini ithal etsek özgürlükçü bir yönetim oluşturabilir miyiz?
Bu konuda seçeneklerimiz oldukça fazla... Afganistan’da Taliban var mesela... Allah adına kesme konusunda önemli başarılara imza atmış bulunuyorlar. Eğer bu da yeterli değilse, kafa kesen IŞİD var ki, bütün dertlerimiz için en radikal çözüm olabilir!