Hiç değilse hayırda yarışanlara dokunmayalım
Küresel felaketle mücadele ettiğimiz şu günlerde insani hassasiyetler açısından hepimiz zor bir sınavdan geçiyoruz.
Zira biliyoruz ki temel insani sorumluluklarımızı yerine getirdiğimiz ölçüde hem erdemli bir insan, hem de kamil manada dindarlık bilincine sahip olabiliriz. Kur’an’da “Hayırda yarışma” bir fazilet olarak övülürken, Hz. Peygamber de rahmeti esas alarak kimsesizlerin kimsesi olmuş, barış ve uzlaşma temelinde huzur ve güvenin temin edildiği bir toplum oluşturmaya çalışmıştır.
İnsanı kamil olmanın erdemini daha iyi anlayabilmek için Hz. Peygamberin şu hadisini daha dikkatlice okumakta yarar var: “Mümin ülfet eden (uzlaşıp kaynaşan) insandır; ülfet etmeyen ve kendisiyle ülfet kurulamayan insanda hayır yoktur.” (Ahmet b. Hanbel)
Yazıya ayet ve hadislerle başlamamı yadırgayanlar olabilir, elbette din konusunda ahkam kesmek ve insanlara vaaz etmek gibi bir niyetim yok. Ben sadece İslam’ın temel metinlerine bakarak hayatı yorumlamaya çalışıyorum. Kabul etmek gerekiyor ki, yaşadığımız günlerin önümüze koyduğu fotoğraf insanlığımız açısından hiç de parlak gözükmüyor.
Covid-19 virüsünün hepimize korku dolu günler yaşattığı bir dönemde doğal olarak herkesin, korona mağdurlarının yardımına koşması hem insani, hem de İslami bir vecibedir. Dolayısıyla esas olan, en temel insani hassasiyetlere sahip olan herkesin mağdurların yardımına koşması gerekir. Bazı istisnalar hariç, toplumun büyük bir kesimi de zaten böyle yapıyor.
Ancak felaket zamanlarında küçük siyasi hesaplar yapan bazı kesimler, her zaman olduğu gibi bu kez de insan duyarlılığına yabancı “kötücül” mesleklerini icra etmeye devam ediyorlar!
Bilindiği gibi İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Mersinli üreticilerini desteklemek amacıyla korona mağdurlarına dağıtmak üzere 100 ton limon alıyor. Bu gelişmenin ardından yerel bir gazeteci şeytanın bile aklına gelmeyecek bir komplo hazırlıyor ve bir çiftçiyle söyleşi yapıyor. Sonra anlaşılıyor ki o kişi bir çiftçi değil, mobilya mağazası yöneticisiymiş...
Nitekim şu cümleler, gazetecilik mizanseniyle düzenlenen komployu net bir şekilde ortaya koyuyor. Söyleşi sırasında araya giren gazeteci “Olmadı, yandaş stokçudan aldı. Yandaş vurgusu yapalım” şeklinde yönlendirmede bulunuyor. Bu olayın siyasi bir arka planı var mıdır bilemeyiz, ama eğer varsa utanması gereken birileri de mutlaka olmalıdır. Görüldüğü gibi şeytan boş durmuyor ve tam gün mesai yapmaya devam ediyor.
Bir başka örnek; Malum Ankara Büyükşehir Belediyesi, yeni tip Koronavirüs (Covid-19) nedeniyle zor durumda kalan aileler için “Bir iftar da benden” adıyla güzel bir kampanya başlattı. Kampanyanın ilk gününde 101 bin 847 iftar menüsü yardımı yapıldı. Ancak şeytan yine boş durmadı ve bu kez de mağdurların ekmeğine göz dikti, kampanyanın internet sitesine siber saldırı düzenledi.
Bütün bir toplumun, virüsün hedefinde olduğu böylesine kritik günlerde bile “kötülük” üretebilen insanlar, nasıl bir haleti ruhiye içerisindedirler doğrusu çok merak ediyorum. “Hayırda yarışanlar”dan bile korkan bu insanları durdurup yüksek sesle sormak isterim:
Siz hiç hastalanmaz mısınız, anneleriniz, babalarınız, evlatlarınız ölmez mi, yüreklerinize hiç ateş düşmez mi sizin?
Görüşlerini, düşüncelerini, aidiyetlerini paylaşmadığınız insanlar, sizin düşmanınız olmak zorunda mıdırlar?
Bu tür kötülük kampanyaları yürütenlerin bir partisi, ideolojisi var mıdır bilemem, ama eğer bunu “Bizim ideolojimiz, bizim partimiz dışında olanlar, her gün hayır da yapsalar haindir” mantığı içinde yapıyorlarsa, bilmeliler ki kötüler kazansa da kaybetmeye mahkumdurlar.