Güneşi yakalamak için umudun adını mavi koyun
Sadi Şirazi’ye atfedilen şu cümleyi her okuduğumda ömrümün geçen yıllarına bakıp bir iç muhasebe yapma ihtiyacı hissederim: “Bir dere kenarına otur da, ömrünün geçişini seyret.”
Ömrümüzden bir yıl daha eksildi ve bugün hayallerimizi yeniden tamir ederek 2020’ye ayak bastık... 2019 yılı boyunca kimi zaman zamanı hoyratça harcadık, kimi zaman da yol gösterecek birisinin gelmesini bekledik.
Henüz harcayacak çok vaktimiz vardı, bu yüzden zaman zaman güneşin altında yatmaktan, pencerelerde yağmuru izlemekten yorulduk, çünkü vaktimiz çoktu.
Ve bir de baktık ki koca bir yılı geride bırakmışız. Kimse bize ne zaman koşacağımızı söylemedi, başlama işaretini kaçırdık ve sonra koşup durduk güneşi yakalamak için...
Güneş arkamızdan dolanıp yeniden doğdu, şimdi güneş yine aynı güneş ama biz artık aynı biz değiliz. Biraz daha yaşlandık, saçlarımızın rengi soldu ve ölüme biraz daha yaklaştık.
Gittikçe kısalmakta yıllar, galiba pek vaktimiz kalmadı yeni hayaller kurup, yeni şarkılar söylemeye...
Bilmem sessizce umutsuzluğa sarılıp avarelik etmek için vaktimiz olacak mı?
Zira vakit geçti, şarkı bitti çoktan...
Çok acılı zamanlardan geçtiğimiz için, hüzünleri durdurmak elimizden gelmiyor. Ne yaşanan acılar için çarelerimiz var, ne de umutlu olmak için yeni şarkılarımız...
Bu ülkede hiç bu kadar umutsuz ve çaresiz olmamıştık. Özgürlüklerin önünü kapatan duvarların her geçen gün biraz daha yükseldiğini görüyoruz ama elimizden bir şey gelmiyor, sadece oturup yüreğimize merhem olsun diye şiirlerin son dizesinden sesimizi duyurmaya çalışıyoruz o kadar...
Düşünün ki yargıya güven konusunda dünyadaki 167 ülke arasında 103. sıradayız, bu bile başlı başına bir umutsuzluk göstergesi. Ama her şeye rağmen umutlarımızı ve hayallerimizi bu karamsarlığa teslim etmeyeceğiz.
2020’nin bu ilk gününde ekmek, hava ve su kadar ihtiyacımız olan hukuku ve özgürlükleri korumak için gerekirse bütün şiirleri yeni baştan yazıp, biten şarkıları daha gür bir sesle söyleyeceğiz...
Hakkaniyetin kaybolduğu, vicdanların bunca yaralandığı bir dünyada, hayali umutlar peşinde değilim elbette. Ama biliyorum ki güneş her sabah yeniden doğacak, hayat yeniden başlayacak ve gülümsemek için vaktimiz olacak. Öyleyse Gülten Akın’ın “Deli Kızın Türküsü”nü bir kez daha okumak için vaktimiz var demektir.
/Sabahleyin
Karayı kaldırın mavi koyun umudumu yitirmedim
Beni çağırın gülümserken uykunun bir yerinde
Eliniz beyazken uzatın isterim
Karayı kaldırın sevgi koyun umudumu yitirmedim
Ben ışıklar konfetiler bayramlar istemem
Uzanmışım gölgeliğe bir başıma
Şu uzaktan tükenmez yalnızlıktan
İçten içe ürküyorum ama
Böyle de iyiyim
Siz dayanılmaz bir “Günaydın”sınız
Sabah sabah insanı ayağına getiren
Hiç yoktan dünyayı kendini sevdiren
Siz çocuk ağızlı bir “Günaydın”sınız
Çocuk ağzınızla biraz daha durun
Gittiğinizde güz gelmiş olacak
Güz gelirken bir yanı kara sevdalarla
Avcumda bu yavru kuş varken tedirgin
Sizde tutunacak yaslanacak kollar
Biraz daha durun biraz daha
Karayı kaldırın mavi koyun umudumu götürmeyin/