Felaket için tedbir gecikirse geriye ağıtlar ve şiirler kalır
Artık hepimiz biliyoruz ki bütün dünya ülkeleri gibi biz de koronovirüs tehlikesi ve tehdidi ile karşı karşıyayız. Sağlık bakanlığı işin başında doğru adımlar atmış olmasına rağmen, hükümetin önlemler konusundaki kararlarının biraz gecikmeyle geldiğini söylemek gerekiyor. Önümüzde İran ve İtalya örneği var; ilk günlerde tehlikeyi ciddiye almadıkları için maalesef bu ülkelerde felaketin boyutları her geçen gün artmaktadır.
Umarız iki ay sonra içimizi yakacak bir fotoğrafla karşı karşıya kalmayız. Oysa daha kararlı ve radikal tedbirler alabilirdik, okulları daha erken tatil edip bütün toplantılara kapıları kapatabilirdik. Evet kararlar isabetlidir, Mesela Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu “Koronovirüsün görüldüğü ülkelerde yüksek risk gurubundaki Müslümanların mazeretli sayılabilecekleri ve bu sebeple cuma namazı yerine evde öğle namazı kılabilecekleri” şeklinde bir açıklama yapmıştır, ama bu ifadeler muğlaktır. Keşke, tehlike geçene kadar insanların Cuma namazlarına gitmemeleri konusunda daha uyarıcı bir dil kullanılabilseydi...
Evet Cuma namazları, camiler, dualar Müslümanlar için önemlidir. Dolayısıyla Müslüman bir toplumda insanların felaket anlarında dua okumalarından daha doğal bir şey olamaz. Ama unutmamak gerekiyor ki ibadetlerin yapılabilmesi için öncelikle sağlıklı olmak gerekir.
Kuşkusuz toplumların kültürel kodları ve zihniyet yapıları kolay kolay değişmiyor. Muhtemeldir ki Diyanet örneğinde olduğu gibi devlet kurumları, toplumsal bünyenin vereceği reaksiyonları dikkate alarak radikal tedbirler alma konusunda tereddütler yaşıyorlar.
Aslında kültürel ve toplumsal kodlarımızda var olan dayanışmacı karakter böyle zamanlarda çok önemli bir avantaj da olabilir. Yeter ki hurafeci yaklaşımlara itibar etmeden, akıl ve bilimin rehberliğine güvenebilelim. Bu konuda bizimle benzer dayanışmacı karaktere sahip Kore ve Vietnam gibi ülkeler koronavirüse karşı mücadelede gerçekten ciddi bir başarı göstermiş durumdalar.
Galiba biz itaat kültürüyle beslenen bir gelenekten geldiğimiz için, birilerinin bize tepeden talimat vermesini bekliyoruz. Bu yüzden de rasyonel aklın gerektirdiği tedbirlerden ziyade, tarihsel hafızamızdaki ezberlere itibar ediyoruz.
Tarihimizde felaket dönemlerinde yaşanan örnekler de buna işaret etmektedir. Evliya Çelebi, II. Selim döneminde İstanbul’u vuran veba salgınında, Ayasofya Camii’nde halkın veba duasına davet edildiğini aktarır.
Bugün küresel bir nitelik kazanmış bulunan koronovirüs felaketi karşısında geçmiş toplumların yaşadığı tecrübelere de bakarak en üst düzeyde tedbirler almak zorundayız. Eğer bunu başaramazsak, felaketlerin ardından ağıtlar yakmaya ve hüzünlü şiirler okumaya devam ederiz.
Tıpkı 18. yüzyılda vebadan ölen bir kişinin mezar taşına yazılan şu şiirde olduğu gibi...
/Gelin ağalar bir tarih eylerek
Bin iki yüz kırk üç oldu bu sene
Medet Allah, insanın devri döndü
Cümle âlem ağlaşurlar bu sene
Felek benim dört yanımdan taşladı
Gelin, kızdan, koç yiğitten başladı
Kadir Mevlam hak emrini işledi
Hidayet Mevla’dan geldi bu sene
Emir Mevla’dandır evler yıkıldı
Nice ana, baba beli büküldü
Koçyiğitler katar ile çekildi
Şehitler bayrağın çekti bu sene
Gitti koç yiğitler ağlar anası
İş Mevla’dan geldi, nedir çaresi
Sağ u sol yanında veba yarası
Kudret hançerini vurdu bu sene
Kadir Mevlam durmayup can alur
Kimi hasta düşmüş kimi de ölür
Hidayet Mevla’dan elden ne gelür
Çok mamurlar viran kaldı bu sene/