Evrensel değil sadece bize has kuvvetler ayrılığı...
Beştepe’deki yeni adli yıl açılış töreninde yapılan konuşmalar, Türkiye’nin yeni sistem kodlarını ve dolayısıyla yargısal fotoğrafını doğru okuyabilmek açısından son derece istikamet verici oldu. Törende konuşan Yargıtay başkanı İsmail Rüştü Cirit, AB’nin Türkiye raporunda yer alan yargı sistemimizle ilgili eleştirilerine o kadar öfkelenmiş ki “AB’nin raporu değersiz bir kağıt parçasıdır” diyerek adeta Avrupa’ya meydan okudu. Açıkçası bu tavır hiç şaşırtıcı değil, zira geçmişte de özgür dünyadan gelen hukuk ve demokrasi eleştirilerine de aynen bu tür tepkilerle karşılık veriyorduk. Yani şimdi de geleneğimizin icaplarını yerine getiriyoruz...
Bana göre Yargıtay Başkanı’nın konuşmasındaki en dikkat çekici cümlesi şuydu: “Cumhurbaşkanlığı sistemine geçilmesiyle birlikte parlamenter sistemden farklı bir kuvvetler ayrılığı gündeme gelmiştir.” Evet meselenin özü budur, aslında başkan da Avrupa’ya meydan okurken mealen demek istiyor ki; bizi evrensel hukuk normlarına göre eleştiremezsiniz, çünkü biz kendi kimliğimize, kültürümüze göre yeni bir sistem inşa ettik ve bu sistemde her şey tıkır tıkır işliyor.
Nitekim Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da yeni sistemde “kuvvetler ayrılığı” ilkesinin nasıl anlaşılması gerektiğini, daha doğrusu bu prensibin hangi kriterlere göre işleyeceğini en net haliyle anlattı: “Her toplum ve devlet, kuvvetler ayrılığı ilkesini, kendi serencamına uygun şekilde hayata geçirmektedir. Dolayısıyla, dünyada tek ve değişmez bir kuvvetler ayrılığı, demokrasi, cumhuriyet, hukuk devleti uygulamasından bahsedilemez.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu tanımından çıkarak ifade etmek gerekirse, demokrasiyi de evrensel tanımına göre değil, Türkiye’nin kendi kriterlerine göre anlamamız gerekiyor.
Beştepe’de verilen mesajlar, yargı ve yürütmenin tam bir uyum ve birliktelik içinde nasıl çalışması gerektiğini gösteren çok dikkat çekici bir fotoğrafı ortaya çıkardı. Bir başka deyişle bir bakıma “kuvvetler birliği”ne giden sürecin fotoğrafı da diyebiliriz buna...
Aslında “Türkiye’ye has demokrasi” ve “milli kuvvetler ayrılığı”nın en doğru tarifini Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu yaptı: “Bizim için, vatan söz konusu ise gerisi teferruattır.”
Artık şu saatten sonra Türkiye ölçeğinde evrensel normlarda “hukukun üstünlüğü”nden, “kuvvetler ayrılığı”ndan söz etmenin çok da anlamlı olduğu kanaatinde değilim. Çünkü yeni sistem, bu kavramlara göre işleme kabiliyetine sahip değildir. Ayrıca ‘yerli’ ve ‘milli’ reflekslere ayarlı Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini’nin, evrensel ölçekte değer ifade eden kavramlarla bir işleyiş mekanizması oluşturmasını beklemek hakkaniyetli bir tutum olmayacaktır. Adli yıl açılışında verilen mesajlar da gösteriyor ki, Türkiye yeni sistemle birlikte evrensel normlara ihtiyaç duymayan kendine has yargısal bir mekanizma oluşturmayı deneyecektir.
Açıkçası, dünyada hiçbir benzeri bulunmayan böylesi bir adalet sistemini oluşturmak ne ölçüde imkan dahilindedir doğrusu şimdiden kestirmek mümkün değil, ancak bu sistemde evrensel hukuk normlarına da zaten ihtiyaç yok.
Muhtemelen işin başında yeni Cumhurbaşkanlığı sistemini tasarlayanlar, modern hukuk sistemlerine ihtiyaç hissedilmeyecek bir yargısal modeli öngördüler ve şimdi bu model adım adım hayata geçiriliyor. Rasyonel olarak değerlendirildiğinde modern hukuk sistemlerinin böylesine geliştiği, kavramsal ve yapısal anlamda zenginleştiği bir dünyada eşyanın tabiatına aykırı bir şekilde ileriye değil, geriye doğru bir gidişin başarı üretme şansı olamaz.
Ama hemen belirtelim ki bu sisteme inananlar, onu tasarlayanlar belki de dünyanın bugüne kadar keşfedemediği bir bilgiye sahipler ve kim bilir belki de başarırlar!..